Gözlerini bana çevirirken telaşla omzuna uzandım. Bileğimden tutarken yakınlığımız yutkunmama sebep olmuştu. Ateşin loş ışığı Abel'ın yüzünü aydınlatırken kusursuz gözüküyordu. "Acımıyor mu?" dedim. "Çok acıyor." Diye fısıldadı. Gerçekten de yüzünde canı acır gibi bir hali vardı. Terlediğimi hissederken sanki benim de onunla birlikte canım acıyordu. Bileğimi daha sıkı tutarken göğsüne bastırdı. Elimin altında atan kalbi nefes alışımı hızlandırırken bakışlarımı tekrar omzuna çevirdim. Biraz önce kanlar içinde olan omzunda hiçbir şey yoktu. Hayretle ve korkuyla bakışlarımı tekrar Abel'a çevirmemle soluk teni ve buz gibi gözleri canının acıdan kıvrandığını gösteriyordu. Tam o anda dehşet bir şey gördüm. Elimi bastırdığı sol göğsü kanlar içerisindeydi bu sefer ve kalbi sanki tamamıyla benim ellerim içindeydi. Benim elimde atıyordu sanki. Çığlık atarak elimi kalbinden çekmeye çalışırken izin vermedi. "Abel," dedim hıçkıra hıçkıra ağlarken. Gözlerimi siyahlarına çevirirken şöminedeki ateş daha çok alevlenmiş olmasından sanırım yüzünde ateşin gölgeleri daha da belirginleşmişti. Elimde attığını hissettiğim kalbini bırakamıyordum bir türlü. İçim yanıyordu sanki. Göz yaşlarım dur durak bilmezken, "Kalbin," Dedim. Gözünden bir damla yaş kemikli çenesine süzülürken fısıldadı. "Senin."