"Diz çök!" "Secdeye gitmekten başka diz çökmem ben, Allah'ın izni ile!" "Görünen o ki Allah'ın sana yardım etmiyor." Silik gülümsemem onu daha çok sinirlendirmiş olacak ki; kafamı hafifçe taşa vurdu. Kabul bu acıtmıştı ama daha kötülerini görmüştüm. Hiç birşey olmazdı bana. En fazla her aynaya baktığımda vatanım uğruna yamulmuş bir burun görmekten gerçekten gocunmazdım. Aksine gururlanırdım. Kırılmış olma ihtimali yüksek olan burnumdan yere damlayan 2-3 damla kanın yere düştüğünü gördüm. Yavaşça gülümsememe zeval getirmeden kafamı kaldırdım. Benden bu kadar sabrım taşalı çok oluyordu iyi bile dayandım. "Ellerimi çöz ve benimle dövüş. Yoksa..." kışkırtmam lazımdı. Başka türlü benimle dövüşmezdi alçak herif. Çoktan bana gülmeye başlamıştı adamları. Drag'ın beni dövüp önlerine atmasını bekliyorlardı. Birçok kişi burda olduğuna göre eziklenmek zoruna gidecektir. Devam ettim "Yoksa, itlerinin önünde bir Türk askerinden dayak yemekten mi korkuyorsun?" Ve evet başardım. Hızlıca arkama geçip, bir yandan ellerimi çözerken bir yandan da kulağıma fısıltı ile, "Sana acımayacağım, asker olmak için fazla kırılgan olduğunu sana, seni kırarak göstereceğim. Bunun için bana darılma olur mu?" Diye fısıldadı. Zeki bir adamdı. Onu kışkırtmaya çalıştığımı anlamıştı ve ne yapmaya çalıştığımı anlamak için hem çok temkinli hem de çok. Çok eğlenir bir tavrı vardı. Fakat Türkleri çok hafife alıyordu. Demek o ki hiç Türk askerinden dayak yememişti. Neyse ki herşeyin bir ilki vardır. Geri çekilip karşıma geçtiğinde, kendime güvenim tamdı. Fakat karşımdaki de bir Amerikan ajanıydı. *hikaye konusu hayal ürünüdür, Hatalarım olursa beraber düzeltiriz:) Teşekkürler, keyifli okumalar.*All Rights Reserved