Aşk; anlatmak için kelimelerin yetersiz kaldığı, insanı tam anlamıyla duvardan duvara çarpan bir his.
Öyle bir duygu ki bulutların üzerinde uçarken cehennem ateşine düşürüyor ve kavuruyor; sıcaktan cayır cayır yanarken Antarktika'ya yolluyor ve donduruyordu.
Ben vardım; aşkı yeni tatmış ve bedenimin ortadan ikiye ayrılacağından habersiz, deli gibi aşka koşmak ve cesaretsizce aşktan kaçmak arasında kalan çünkü aşkın gerekçesi buydu, hissettikçe anlamıştım. İnsanı hem diri kılıyor hem de yavaş yavaş çürütüyordu.
Saf bir şekilde kelebek varsaydım aşkı ancak güzel kelebeğim bana ihanet edip konmaması gereken bir ağacı mesken tuttu: O ağacın adı imkânsız.
Konu aşk olduğunda imkansıza tutulup kalmak mı daha çok acı verirdi yoksa imkansızı umutla beklemek mi, bilmiyordum. Ancak bir an önce öğrenmem gerektiğinin farkındaydım. Çünkü her güzel olan şey gibi kelebekler de kısa bir ömürle lanetlenmişti.
Ve şunu da unutmamak gerekiyordu:
Benim kelebeklerim için aşk; üç değil, sekiz harfliydi:
T A E H Y U N G.
I Wrote An Eight Letter Love In My Heart -JK
!! Çift final/Part2 angst
"Kalbim aklındaki kadar geniş değil, sadece, bir kişilik yer var."
i wanna li-li-li-lick you from your heaf tou your toes
and I wanna move form the bed down to the, down to the, to the flo'
But I gonna kn-kn-kn-know what-what's your fan-ta-ta-sy?