Pamuk prenses...
Kendimi pamuk prensese benzetiyordum. Onun gibiydim, sadece biraz farklıydık. Mesela annem ben doğduktan sonra ölmüştü, ruhen... Bir kardeşim yoktu, babam ölmüştü, benim için. Belkide yaşıyordur...
Mesela kendi elmamı kendim hazırlayıp önüme koymuştum. O elmanın zehirli olduğunu bilerek tadına bakmıştım.
Beni kendime getiren prensti ama asıl hikaye burda değildi, asıl hikaye ben uyurken olanlardı! Ve öyle biliyordum ki ben uyurken olanların beni paramparça edeceğini şayet uyurken bile dikenleri ayaklarıma batmıştı.
Yol yoktu! Ya o dikenleri ayıklayacak ya da üstüne basarak yürüyecek ve kanatacaktım. Aralarında olmayan tek fark ise ikisininde canımı yakacak olmasıydı!
Gerçekten yol yoktu...
Yetişkin okurlar için uygundur!
Bir Mahalle Hikâyesi...
Çok daha fazlası...
✨
"Bak bana," diye fısıldadı. Dudaklarının arasından çıkan sıcak nefesi benimkilere dokundu. "Bir kere bana eskisi gibi baksan..." yalvarır gibi çıkan sesinin tonuyla tüm iradem dağıldı.
"Bırak lütfen," derken gözlerimi kapattım. Elinin birini kaldırıp parmaklarını usulca yanağımda gezdirdi ve çeneme doğru indi.
"Adımı söylemiyorsun artık," dedi dişlerini sıkarak. "Fark etmem mi sanıyordun?"
Soru soruyordu ama benim buna verecek bir cevabım yoktu.
"Senin dudaklarından dökülmesini istediğim öyle çok kelime var ki..." Eğilip anlını anlıma yasladı. Bu kadar yakınken tek nefesi paylaşıyor gibiydik. Onun aldığı soluk, benim dudaklarımda kayboluyordu. Benim sıklaşan nefeslerim ise sanki onu canlandırıyor gibiydi.