Merdivenin soğuk basamaklarında yan yana sarılıp oturmuş yıldızları izliyorduk. Hala yıldızları izleyen Barın'a baktım. Tüm aşk dolu duygularım gözlerime yansımıştı, biliyordum. O da bana baktı. Gülümsedik birbirimize. Gözlerinin mavisi, geceyi anımsatıyordu.
"O gün yanıma gelmeseydin ne yapardım bilmiyorum. Evet, basit bir soruydu ama benim için önemliydi."
Gülümsedi, ama hiçbir şey demedi.
"Ben işte o gün seninle tanıştım içindeki tüm güzelliğinle." Daha çok gülümsedi, alnını alnıma dayadı. Aramızdaki çekim gücünü bende o da hissediyorduk.
Gözlerimden yaşlar süzülürken fısıldadım:
"Seni seviyorum." dudağına bir öpücük kondururken ona sahip olduğum için çok şanslı olduğumu düşünüyordum.
Aşk gerçek miydi?
Yapma diye yalvarmayacaktım ama yap diye ısrar da etmeyecektim. Evet, haklıydılar ama o yapmamalıydı. Tüm nefret dolu duygularımı gözlerime yansıttım.
"Bu kadardı öyle mi? Bana bak Barın, bana bak! Sana asla yapma diye yalvarmayacağım, ama yapman için ısrar da etmeyeceğim." Güldü. Güldüm, ama sinirden.
"Ne aklıma geldi biliyor musun? Ben aslında seninle bugün tanıştım. İçindeki tüm öfke ve nefretinle." İçimdeki hüzünü dışarı vuramıyordum.
Bedenim ölüyordu ama ruhu varken ölemezdi, yaşatacaktım. Çünkü biliyordum, o beni kurtaracaktı.
Ellerimi artık hissedemez olmuştum. Ellerim öyle sıkı bağlıydı ki neredeyse kan gidemez olmuştu. Yüzüne baktım elinde silahıyla bekliyordu. Bu sefer alını değil silahını alnıma dayadı. Artık vücudum ve kalbim dayanamıyordu. Biraz sonra bayılacaktım biliyordum. Gözlerimden yaşlar gelirken son gücümle sessizlik içinde bağırdım.
"Senden nefret ediyorum."
Söylesene, şimdi var mısın benimle yıldızları izlemeye?