Kelebek denildiğinde aklınıza bildiğimiz kelebek gelirdi her zaman. Üç gün yaşadıkları aklınızın bir köşesinden geçerdi. Bir kelebek gördüğünüzde durup onu izlemezdiniz. O kelebek ölecekti sonuçta, vakit ayırmazdınız. Bir kelebek düşünün; üç gün ömrü olmayan, o kelebeğin uzun yaşayacağını bildiğiniz, vakit ayırdığınız, kendini yetiştiren bir kelebek düşünün, vücudu yaralarla dolduğunda görünmemesi için yara bandı yapıştıran bir kelebek düşünün. Bu kelebeği yaralamayın. Çünkü; bu kelebek her yara aldığında vücudu yara bantlarıyla doluyor. Gizlemiyor. Kanadı kırık bir kelebek düşünün, yara bandı yapıştırırsanız kanadındaki tozun kaybolacağını öleceğini. Bu kelebek artık yara bantlarından korkmuyordu. Bilmediğiniz bir şey daha vardı; bu kelebek sadece fiziksel olarak yara aldığında da değil kalbi yara aldığında da yara bandı yapıştırıyordu. Her yara bandı bir zarardı. Bir sorundu. Kelebeğin vücuduna artık yara bandı yapışmamalıydı. Yara almamalıydı.
🦋
Uzunca bir süre boyunca vücudundaki yara bantlarını incelemişti, hepsine teker teker bakmıştı. Saymıştı. Gün geçtikçe yara bantlarının arttığını biliyordu. Her gün sayıyordu. Yavaşça yanına yaklaşmıştı.
"Bir kelebeğin vücudunda bu kadar çok yara bandı olması hayata, hayatta olan her bir şeye adil değil."
Kelebek artık yaşadığı anlamsız hayatın sonuna gelmişti.