"Sevme beni Neva." Nefesim kesilir gibi olurken yutkunup kaçırdım gözlerimi. Neden böyle bir şey söylemişti şimdi? Ben onu üzdüğümü düşünerek perişan olurken onun umrunda bile olmadan çıkmıştı kelimeler ağzından. "Neyden bahsediyorsun anlamıyorum?" Sesim bile bana ihanet ederken başımı çevirip önüme döndüm. Burak ise halâ bana bakıyordu. "Gelincik çiçeklerinin anlamını biliyor musun Neva?" Bu da neydi şimdi? Ne alakası vardı konumuzla? Hayır anlamında iki yana salladım başımı. "Gelincikler, narin insanlara benzetilir hep. Sert davrandığın an hüzne boğulup küserler. Onların kibar insanlara ihtiyacı vardır. Sert ve düşüncesizlere değil... Sevdiği kadar sevilmeyenleri temsil eder gelincik." Söylediği şeyleri dinlerken içimde bir yerler sızlıyordu. Ne demek istediğini anlıyor gibiydim ama anlamak istemiyordum. Bunları bana niye anlattığı bariz ortadaydı. Beni sevmiyordu. Kalbim devam etmemesi için diretirken beynim bunları duymam gerektiğinin farkındaydı. Hayal dünyamdan çıkıp ayaklarımın yere basması için gerçekleri görmem şarttı. Sevdiğim kadar sevilmediğimi bilmek zorundaydım. Daha fazla kırılmamak için Burak'ın beni sevmediğini kalbime öğretmek zorundaydım. Gözünü bile kırpmadan bana bakıyordu. Söylediklerini iyice kalbime kazımak istercesine ruhumun derinlerine indirmişti gözlerini. "Sen gelincik çiçeği gibisin Neva. Narin ama bir o kadar da hüzün dolu. Seni daha fazla hüzne boğmaya hakkım yok. O yüzden sevme beni." ••• Sevmek, yaşamın bizi sürüklediği uçurumun kıyısında, tuttuğumuz o incecik gelincik sapı.