"Avukat..." Dedi, kapımın yanındaki isimdeki bakışları kısaca gezindi. Gözleri bir ifadeye büründü, ama bunu anlayamadım. O an onun eskisi gibi olmadığını fark ettiğim, zamanın sadece bana değil ona da uğradığını anladığım bir andı. "Asena Lara Şafak." Adımı, dudaklarından taşar gibi söylerken, vicdanı tek bir an nasıl sızlamazdı? Bu onun eseriydi, bu onların eseriydi. Gözleri yavaş yavaş üstümde gezinirken, şah ve mat mahkeme salonunda yargılanmaya başlamış, karşılıklı oturuyordu. "Hırslarının mahkeme duvarlarına vuracak olmasını tahmin ediyordum." Bakışları yüzümde gezinmeye devam ettiğinde, konuşmama fırsat vermeden devam etti. Gözleri, yüzümün her noktasında izinsizce gezindi. "Sana baktığımda hırstan başka bir şey göremiyorum." Hırslarım yüzünden burada olduğumu düşünüyordu. Rahat bir tavırla soluk uzun sarı saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdığımda, bakışları çok kısa süreliğine ellerime kaydı. Dudaklarımda oluşan gülümsemeyle, gözlerim çok kısa bir an geçmişe sürüklendi. Orada çakılıp kaldım. "Kimisinin kendi mahkemesi kendi vicdanıdır." Diye mırıldandım, cümlemin ne kadarını anladığını test ederek. Ama artık o benim geçmişime ait bir isimdi. "Sonuçta sizler için yargılamak, yargılanmaktan her zaman daha kolay öyle değil mi?" Kaşlarımı havalandırırken, tek bir an çekinmeden, "Beni bu konuma getiren hırslarım değildi Akel, vicdanımdı."