"Git burdan Yoongi."dedi. "Busan sana yaramıyor." "Sanki sana olan aşkım bana çok yarıyor Jimin." dedim. Sustu, sustuk. Zaten hep susardık biz. Susarak konuşur, susarak anlaşırdık. Boğazını temizledi, içini titreten bir nefes aldı ve konuşarak sustu. "Ben seni sevmedim mi Yoongi? Seni kendimi sevmediğim kadar çok sevdim. Senin için bana anne-baba gibi olan insanlardan vazgeçtim ben. Sakın yanlış anlama. Yine olsa yine yaparım ama hiç yapmasaydım bir daha hiç yapmazdım." Sesini düzenlemeye çalıştı ve ben onu bıraktığımdan daha büyük acı hissettiren o basit cümleyi kurdu. "Sen beni terk ettiğin zaman anlamıştım ki ben seni sevmeyi çoktan bırakmışım Yoongi." Yüzünü yavaşça bana çevirdi. Dolu gözlerimizle birbirimize baktık sadece bir iki dakika. O bir iki dakika aslında geride kalan 5 yılın acısı, üzüntüsü ve aşkıydı; yok olan aşkıydı. Çiçeğim diye andığım Park Jimin silahım olmuştu. Jimin aynı ben olmuştu. O da artık silahtı benim için. Ama bu sefer bana doğru çevrilmiş silahtı. Jimin kendimle karşı karşıya kaldığım bendi. Belki de Jimin'in silah olduğunu ben yeni öğrenmiştim. Belki de Çiçeğim diye başından beri andığım saf aşkım başından beri bana zarardı. Sorun silahın bana zarar vermesi değildi. Silah zaten tek başına acı vermezdi ki. Silahı acı veren yapan içindeki sıkılan kurşundu. Zamanında benim ondan ayrılarak sıktığım kurşunu şimdi Jimin bana sıkıyordu. Canımı acıtıyordu ama bu silahı çok seviyordum. Çünkü bu silah tam kalbimi vuruyordu ve acısını aşk olarak hissettiriyordu.