hayatı altüst olan genç kız...
gelecek felâketlerden habersizdir...
Öğreneceği gerçekler onun felaketi...
Ellerinde hissettiği acıyla gözlerini araladı etrafına göz gezdirdi... Cam bulunmayan eski bir aydınlatma, bir masa ve iki sandalyeden başka eşya olmayan bir odadaydı...
Bir sandalyede oturuyordu elleri ve ayakları bağlı ağzı ise bantlanmıştı...
Çok korkmuştu... Ona bunu neden yapmışlardı?
Çaresizce çırpınıyor ağzı bantlı olmasına rağmen sesini duyurmaya çalışıyordu...
Aradan ne kadar süre geçti bilmiyordu, yorulmaya başlamıştı ,
sessizce ağlıyor ve buradan kurtulmayı diliyordu...
Kapının kulpu hareket etti... Biri geliyordu. odaya gelen kişiyi görünce şaşırmıştı, çünkü gelen kişiyi tanıyordu...
Ben : anneni ara.
Oğuz:ne ?
Ben: sen sinem teyzenin oğlu değil misin?
Annen onu aramanı söylüyor.
Oğuz : peki bunu o niye söylemiyor ?
Ben : şarjı bitmiş?
Oğuz : şarjı bitmişse ben onu nasıl arayacağım peki ?
Ben yazıyor...
Ben çevrimiçi...
Ben : bir dakika oha doğru?
Şarjı bitmişse nasıl arayacaksın ?
Oğuz : bu küçük detayı yeni fark etmen gözlerimi yaşarttı.
Ben : sen bana Altan altan laf mı soktun ?
Hayırlı bir evlat olup annen ara demeden arasaydın böyle olmazdı 🙃
Oğuz : şimdi de sen mi bana laf sokmuş oldun?
Ben : haspinAllah sınanıyorum herhalde , git ara ne bilim ben ya.
Laf filan da sokmuyorum ayrıca.
Oğuz : sen kimsin ?
Ben: komşunuz ?
Oğuz : komşumuz kim?
Ben : evine gelseydin bilirdin.
Oğuz :geldiğim zamanlarda oldu ama tanımıyorum seni ?
Ben : o da senin kayıbın olsun hayırsızlığı bırakıp evine uğrarsın artık belki ?
Oğuz : bu aralar sanmıyorum.
Ben : benim ruhumda hayırsızlık diyorsun.
Oğuz :hayırsız olsaydım bu vatanı korumak için canımı feda etmezdim.
Ben :ne ?
Oğuz: tek hayırsız ben değilmişim anlaşılan , komşusunun oğlunun mesleğini bilmeyen bir komşu kızı.
Ne üzücü.
Tanışalım yüzbaşı Oğuz Türk...