Bir zehirlenme yaşadı hepsi. Birer birer, sırayla. Aslında hepsi farkındaydı bu zehirli, yavaş yavaş yayılan hissin. Fakat hiçbir şey yapamadılar ya da yapmak istemeyip yapmadılar. Bağımlısı değillerdi sadece seviyorlardı. Seviyorlardı, istiyorlardı bu hissin kendilerine verdiği gücü, dokunulmazlığı.
Onlar kendi kendilerini var ettiklerini zannediyorlardı. Aslında onlar kendilerini değil, hislerinin oluşturduğu karakterler onları var ediyordu. Evrendi onlara bu hisleri veren. Onlar hep bu hislerin kendilerinde mi kalacağını zannediyorlardı? Hayır, kalmayacaktı. Evren nasıl onlara bu hissi istediği zaman, istediği kişilere vermişse istediği zaman da geri alacaktı. Dolayısıyla hepsi evrenin oyuncaklarıydılar. Bu hisler de evrenin karakterlerine verdiği birer takıdan başka bir şey değildi. Ve onlar bunun farkında olmadan benimsemişlerdi bu hisleri ölümüne.
Bu zehirlenmeyi daha çok yaşayan iki kişi vardı. Kayra ve Ceyda... Kayra acımasızlığın verdiği hisle olduğu her yerde dokunulmazlığın verdiği hazzı yaşarken, Ceyda ise bencilliğin yaşattığı eşsizlikle kendi kendini yüceltmekle meşguldü. Peki ya bu iki güç ansızın çatışırsa ne olur?
İşte evren o zaman eğlenir ancak o zaman oyun başlar.
Güç tutulması gerçekleştiği zaman...
Elliot Jensen and Elliot Fintry have a lot in common. They share the same name, the same house, the same school, oh and they hate each other but, as they will quickly learn, there is a fine line between love and hate.