"Peki. Sen bilirsin. Madem doğruyu söylememek konusunda ısrarcısın o zaman kalk kucağımdan ve çık bu odadan." "Ama daha yatmadık bile?" "İlgimi çekmeyi başaramadın ki yatalım. Çık dışarı ve patronuna paramı iade etmesini söyle." "Efendim, lütfen." "Dediğimi duydun." gözlerine yalvaran bir ifadeyle baktığım adam tıpkı zift yeşili gözler gibi bana acımasızlıkla bakarken çaresizlik içinde omuzlarımı düşürüp adamın kucağından yavaşça kalktım. Hemen ardından da adamı belki vazgeçiririm diye seksi hareketlerle birlikte yere bıraktığım sabahlığımı üzerime geçirdim ve hala bana durmamı söylemeyen adam yüzünden kapıya doğru gitmek için bir adım attım ancak tam o esnada kafamın arkasına değdirilen soğuk bir metalin varlığını hissedince olduğum yerde şok içinde donup kaldım. "Sakın ağzını açma ve yavaşça bana doğru dön." kafamın arkasına yaslanan şeyin tam da tahmin ettiğim gibi silah olduğunu anlamamı sağlayan adam emrini kulağıma doğru fısıldarken dediğini yapıp yavaşça ona doğru döndüm. Ona dönmemle göz göze geldiğinizdeyse mavi gözlerimdeki korkuyu gizleme gereği görmeden doğrudan acımasızlık dolu kehribar rengi gözlere bakmaya başladım. "Ki...kimsiniz siz?" anlıma bir silah dayamış olan adamın gözlerine bakarak çaresizlik içinde yanıt almayı ummadığım sorumu dillendirirken adam anlımdaki silahı çekmeden boştaki elini arka cebine attı ve cebinden çıkardığı kelepçeyi hızlı bir şekilde bileklerime takarak yatağa oturmamı emretti. Emrini yerine getirdiğindeyse silahını anlımdan ayırıp elini yeniden arka cebine attı ve bir cüzdan çıkarıp cüzdanını açarak polis rozetini görmemi sağladı. "Başkomiser, Pars Atabeyoğlu."