În curs de desfăşurare, Prima publicare feb 16, 2015
Masadaki kurabiyelerden ceplerine sığdırabildiği kadarını aldı. Şişkin cepleriyle bahçenin kenarından annesine görünmemeye çalışarak yürümeye başladı. Arada etrafını kolaçan ederek ilerliyordu. Nihayet kuytu köşe bir yer bulduğunda derin bir nefes verdi. Bulduğu büyük ağacın gövdesine sırtını yasladı. Bacaklarını uzatarak oturuyordu. Beyaz elbisesinin uzun eteğini düzelterek, cebinden çıkardığı kurabiyeleri üzerine koydu. Tombul parmaklarıyla küçük ellerine sığdırdığı meyveli kurabiyeyi yemeye başladı. Minik dudaklarının izin verdiği kadarıyla ağzına sığdırabileceği büyüklükte kocaman bir ısırık aldı kurabiyeden. Kurabiyeyi her çiğneyişinde dışarı püskürttüğü kırıntılar yanağının kenarlarında yer edinmişti.
Pembe yanakları, çenesinin biraz altında biten koyu sarı saçları, beyaz elbisesi, pembe ayakkabıları ve kucağındaki meyveli kurabiyelerle çevresinde gelişen olaylardan habersiz mutlu bir şekilde kurabiyesini bitirmekle meşguldü. Altı yaşında küçük bir kızdı sadece Eliya.
Küçük gri takım elbisesi zayıf bedeninin üzerinde emanet gibi duruyordu. Kalabalıktan sıkılmış halde yürüyordu büyük bahçede. Solgun yüzü ve yarı aralık gözleriyle ileriye doğru bakıyordu. Esen soğuk esinti ile ellerini ceplerine soktu. İleride gördüğü büyük ağacın yanına doğru gitti. Oturup sırtını yasladı ağaca. Başını da ağaca yaslayıp, gözlerini kapattı. Hayat onu sınamaya erken başlamıştı, çok erken... Sadece on yaşında kahverengi saçları ve gözleriyle sıradan bir erkek çocuğuydu Yağın, hastalığı dışında.