(...) "Elbette benim güzelim istisna idi.
O bir insanla kıyaslanamazdı. Bir ağaçla kıyaslanması ağıza bile alınamazdı. Gür kirpiklerinin altından epey mahrum bakan yeşil gözleriyle her erkeği peşinde kul köle ediyordu, en azından ben öyle sanıyordum. Alt dudağı, üst dudağına kıyasla ince kalmasına rağmen dolgun görünüşe sahipti. Her bakışında aynı hisleri uyandırdı içimde; öpmek, emmek, yalamak, ısırmak, kanatmak, okşamak...
Saçlarının yapısı oldukça inceydi. Dümdüz kumral saçları her zaman manolya kokardı. Bazı geceler o saçları ağzıma alıp tıka basa boğazımı onlarla doldurduğumu hayal ederek uyurum, bunu sen de çok iyi bilirsin. Ah o leziz saçlara bir dokunabilsem...
İnce boynuna her zaman bir şeyler takıp takıştırırken bugün yalnızca inci tanesi büyüklüğünde bir taşı olan, yine maddi olarak epey ucuza kaçılmış mütevazı bir kolyeyle yetinmişti. Böylece ortaya çıkan beyaz teninin harikulade bir koku saldığına ant içebilirim.
Onu izlerken yakalanmamak adına gözlerimi kantin sırasına çevirdim. Bu konuda hayli yetenek edindiğimi itiraf etmeliyim. Eğer beni, kendisine pervasızca bakarken yakalarsa bir ucube olduğumu düşünüp benden nefret edebilirdi. Buna dayanamazdım!"
Semih, askeriyeye geldiği ilk günden bazı şeyleri batırıp komutanına içinden demesi gereken sözleri dışından söylemişti.
[Gerçekle alakası yoktur eğlence amaçlı yazılmıştır.]