Hayatın çoğu alanında kendi işini kendi gören ama konu aşk olunca güneşli bir gün bile göremeyen Feryal'i getirdim size. Dağlara taşlara, uçan kuşlarayı geçtim daha muhatabına anlatamıyor aşkını sevgisini. Karşılığı yoktur diye. Korkaklıktan değil, belki önyargıdan belki önseziden belki de gerçeğin ta kendisi bu olduğundan. Kim bilir? Şimdilik sadece ben galiba.
Ama bir yolunu bulmuş içindeki bu yıkıcı sevda ile baş etmenin. Direkt olarak O'na olmasa da sevgisini dile getirmenin. Beşiktaş. Takımı üzse de tribünü hiçbir zaman üzmeyen Beşiktaş. Taş gibi sağlam Beşiktaş. Çarşı ile beraber bağırabiliyormuş mesela yağmurlu bir günde sevdiğini! Ya da ne bileyim daha az yağmurlu bir gün de sevdiğinin çeyreği kadar bile sevilmediğini.
Doğruya doğru, insanlar anlamıyor genelde Feryal'i, samimi bulmuyor belki. Şimdi kadınların futbol sevgisi de iyice şov oldu tabi. Ama olsun. O biliyor. Feryal'e her sevdadan geriye gerçekten Beşiktaş kaldı. Yarım kalan, tutulmayan, hiç söylenmemiş bütün sözleri aldı; hepsi Beşiktaş'a emanet. Doya doya bağırıyor, çünkü babasının yeri! Oradan devraldı.
Yani işte, belki seni seviyorum diyemiyor ama "Aynalarda gördüğümsün, ağladığım, güldüğümsün! Aynalarda gördüğümsün. Çözemezler kördüğümsün, seeeen!" diye bağırıyor özgürce. Varsın, o bilsin sadece. Bağırabilmek çok güzel bir şey. Ağlayabilmek. Gülebilmek. Gerçek sevgilerin ve acıların sese ihtiyacı var galiba. Bir de kocaman bir ruha! Hepsinin kimde olduğu konusunda artık hemfikiriz diye düşünüyorum. E hadi o zaman başlayalım,
Siyah?!
* Ay, bir de unutmadan! O'nu da tanıyorsunuz aslında. Bebekliğinden beri hem de. Gülce'nin oğlan. Dilmen'lerin ilk göz ağrısı. Babası kılıklı. Namıdiğer, Oğuz Kaan Dilmen.
Yıllar akıp gidiyordu, geride bıraktıklarımıza bakıp ya ağlacaktık ya da gülecektik. Maalesef benim hayatım arkamda bıraktıklarıma bakıp gülerek geçmedi.
Her yaramın üstüne bi' yara bandı yapıştırarak büyüdüm ben. Ama o yaralar kapanıp yerini güzelliklere bıraktı. Ben büyümüştüm, ben artık ayaklarımın üzerinde duruyordum. Ben tanınıyordum, babamın gölgesinde değil de kendi çabamla tanınıyordum. Elimdekilerin kıymetini biliyordum. Ben artık o küçük kız çocuğu değildim. Ben Elis'tim, Elis Sardun.
Ben Elis Sardun'dum. Üzülmem üzerim, kırılmam kırarım ve ben kaybetmem her zaman kazanırım.
Etrafta ki sesleri duyamıyordum. Sağır olmuştum adeta, gözlerim yaşlardan dolayı bulanık görüyordu. Yere eğildim, silah sesleri kesilmezken ben onun üzerine atıldım. Vurulmuş kollarımdaydı. Başımı göğe kaldırdım, zihnimde ki sesleri susturmak istiyordum.
Ben Elis Sardun'dum, kaybetmezdim, kaybedemezdim. Ama şimdilerde kazandıklarım da yitiyordu.
Arman; hasret, özlem ve acı.