Kapının arkasında duran anahtar gibi hayatım şu sıralar...Bir yerde tutunuyorum ama küçük bir dokunuşta yavaş yavaş sallanıyorum.Uyumayı devam ettirmeye çalışır gibi uyanıyorum birkaç gündür.Ben nefes aldığımdan şüpheliyken ailem sanki hiç benimle yaşamamışçasına gitmemi bekliyorlar.21.yüzyıl Türkiyesinin ekonomisini unutmuş olmaları gerek.Kafamı dağıtacak bir işim yok,aylaklığı somutlaştırıyorum.Belki bulaşıcı bir hastalık gibi yayıyorum,bilemiyorum.Toplumun son zamanlarda kazandığı materyal kızlar gibi delicesine süslenip,dışarıya -adım atmaktan korktuğum bir o kadar da bağımlı olduğum-çıkıyorum.Hemen felsefe yapıyorum,çünkü bu oyunu başka türlü oynayamıyorum.Gözlemliyorum yoldan geçen oyuncakları.Bir alışkanlık bu.Modern çağ anlarının en çok geçtiği yere,kahve içmeye gidiyorum.Kahveyi isteme anı bile acı veriyor bazen.Böyle bir bıkmışlık.Sırada bekleyen arkamdaki orta sınıf kızı kafamda canlandırıyorum,sonra arkama dönüyorum ve herkes olmuş biri daha.Önüm arkam sağım solum oyuncaklar artık ruhen bedenen bir.Yorgunum.Hayatı ve insanları çözmeye çalışırken sarfettiğim günler içerisinde bol bol okuyorum,izliyorum ve düşünüyorum.Hep düşünüyorum aslında.Dururken,yürürken,yerken,çalışırken.Çağımızın hastalığı sanırım.Kime sorsam ruhen varoluşsal sıkıntılar çekiyor.Herkes bir dizide ve Türkiye televizyon dizisi senaristleri yine tıkanmış kalmış gibi duygular aynı sonuca çıkıyor hep.Hak veriyorum.Çünkü o kadar yüzyıl içerisinde çoğu şey keşfedilmiş,belirlenilmiş bize de varolanları sorgulamak kalmış,belki üstüne eklemek.Değişik kalarak görünmek istiyorum.Olmak istiyorum,bilinmek.İçimi görsünler ve elimi tutsunlar,kötülük bitti desinler.Bitti.All Rights Reserved
1 part