Nasıl birşeydi yarabbi, kadın şuan, adamın kollarındayken, sıcak nefesi boynunu ısıtırken ölmek istedi. Adam tıpkı şuan ki gibi kadınnın hep kendisine ait olmasını, tüm dünyaya "benim" diye haykırmak istedi.
Dudakları birbirlerine o kadar yakındıki, sanki nefes alsalar birbirlerine değecekti. Adam tekrar kadının boynuna eğildi ve dudaklarını tam şah damarının üzerine bastırdı. sessizce fısıldadı "benim..."
Az sonra kadın adamı kendinden uzaklaştırdı, araya mesafe koymak istedi. Adam buna izin vermedi. Sert'ce kendine çekti kadını.
"Neden..?" dedi kadın sonra "neden bana bunu yapıyorsun, etrafımızda insanlar var ve iki arkadaşın bu şekilde bu kadar yakın dans etmelerini normal karşılamazlar."
Adamın suratında belli belirsiz bir gülümseme oluştu "insanların canı cehenneme. Az önceki gibi, etrafta kimse yokmuş gibi davranmaya devam et öyleyse insanların düşüncelerini bu kadar önemsiyorsan." dedi umursamazca.
en yakın arkadaşını kaybedeceksin, bende beni seven tek adamı."
Adamın yüzü donuklaştı, kararan gözlerini kadınının gözlerine dikti ve "seni kazanacaksam eğer.. bu dudakları her an öpebileceksem, bana ait bedenine istediğim an dokunamabileceksem, tüm dünyaya benim olduğunu haykırabileceksem eğer... Herşeyimi kaybetmeye razıyım." dedi boğuk sesiyle.
Kadının bakışları buğulandı, gözleri doldu. Tam cevap vereceği sırada şarkı bitti. Müzik kesildi ve gerçek hayata döndüler. Adam arkasını dönüp giderken kadın sessizce fısıldadı "keşke.. keşke, beni sevseydin. Canımı bile verirdim o zaman."
..
• Bu kitap, yaşanmış bir hikayeden esinlenerek yazılmıştır.
• Tüm hakları yazara aitdir.
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....