"Gel benimle, ben seni buradan kurtarırım." dedi, gözlerimi tekrar yüzüne çevirdim. Bu cümleyi kurarken ateş saçan gözlerinde en ufak tereddüt yoktu. Uzattığı eline baktım. Ona dokunmanın benim için ne kadar imkansız olduğundan bihaber beni bekliyordu. Derin bir nefes aldım. Ellerimi yere koydum ve hızla ayağa kalktım. "Gidelim, kurtar beni buradan." dedim. Başını onaylarcasına sallayıp odadan çıktığında merdivenlere yöneldi, ben de onu takip etmeye başladığımda, ardında bıraktığı kokusu başımı döndürüyordu.
Aşağı indiğimizde bütün gözler üzerimize dikilmişken, hepsinin kafasına dayalı silahlar vardı ve kıpırdayamıyorlardı. Onlarca adamın içinden elimizi kolumuzu sallayarak evi terk ettik. Buz gibi havanın yüzüme çarpmasıyla sonunda nefes alabildiğimi hissettiğimde, "Nefesimi kesenlerin, nefeslerini kesmeden bu dünyadan gitmeyeceğim." diye sessizce mırıldandım.
Önümdeki ela gözlü heykelin hızlı yürüyüşüne ayak uydurmaya çalışırken, birden arabanın önünde durdu ve binmem için kapıyı açtı. Ben de tereddüt etmeden içeri girdim. Kendisi de yanıma oturduğunda, "Hazır mısın?" dedi. "Hazırım, gidelim." dedim. Akşamın karanlığında gözlerimiz birbirine kenetlenmiş, ışıl ışıl parlıyorlardı.
Asıl hikayem şimdi başlıyordu, bunu iliklerime kadar hissediyordum. İçimdeki güç ve öfke dolup taşarken kendime verdiğim sözleri, tek tek tutacağım zaman işte gelmişti.
Hiç hikayesinde ki Salvatore ve Ilgaz'ı özlediniz mi?
Ilgaz, altı çocuktan sonra son hamileliğini yaşayan otuz beş yaşında bir genç kadındı. Bir gün evinin ardiyesini temizlerken kolilerin altından çıkan eski bir sandık ile geçmişin sırlarını da keşfeden genç kadın sandığın içindeki sırlarla on yıllık kocasını tekrar tanıyacaktı
Ancak Salvatore, geçmişin tozlu sayfalarından gelen sırrın ortaya çıkmasından hiç hoşnut değildi.