Hızla açılan kapıyla cama yaslı kafamı kaldırdım. İrkilmiştim. Ona doğru dönmedim. Bu evde bu odaya ondan başka kimse bu şekilde giremezdi. Hoş, bir süredir kimse giremiyordu. Yanıma doğru gelip yüzümü ona dönmemi bekledi. Aldığı sesli nefeslerden sabrının sonunda olduğumu anlıyordum. Gülmek istedim. Sabır? Onun bana hiç göstermediği bir şeydi. Beni yanıltmadı. Sertçe çenemden tutup yüzümü ona doğru döndürdü. "Bayılıyorsun değil mi? Beni sinirlendirmeye bayılıyorsun. Kaç defa daha söyleyeceğim? Ben odaya girdiğimde yüzüme bakacaksın." Sertçe ittirdi beni. Alışmıştım. "Kimden yüz buluyorsun he? Kime güveniyorsun." Kime mi güveniyorum? Kimseyle görüşmeme izin vermezken bu nasıl bir soruydu? Cevap vermemem daha çok sinirlendirmiş olsa gerek ensemdeki saçlara asıldı. "Ne o? Yine her zamanki gibi cama yapışmışsın." Saçlarımı daha kuvvetli çekince inledim. "İyi izle. Dışarda geçen, akıp giden bu hayatı iyi izle. Çünkü sana bu evden, bu odadan başka yer haram." Yüzünü yüzüme yaklaştırırken fısıldadı. "Ama sakın hayallere kapılayım deme. Çünkü her gece o hayalleri başına yıkmaktan büyük mutluluk duyarım." Sözleriyle birşey demek istedim. Ağzımı açıp cevap vermek istedim. Ama yapardı biliyorum. Yapıyordu çünkü. Artık beni tanıyordu. Hayallere kapıldığımı biliyordu. Her gece bana kim olduğunu gösterip dünyamı başıma yıkıyordu. Aldığım solukları boğazıma diziyordu. Kaçış yoktu.