Göğsümde hissettiğim namlu bana tesir etmezken gözlerimi, elindeki silahtan usulca gözlerine çıkardım. Mavilerim onun yeşilleriyle buluşunca sert bakışlarının esiriydim. Çenemi hafifçe kaldırırken aynı zamanda benimde elimde olan ve göğsüne doğrulttuğum silahı biraz daha göğsüne bastırdım. "Sen bana silah doğrultamazsın Keskin," Aramızdaki mesafeyi yarıya indirirken, "Doğrultuyorsan da tetiği çekmesini bileceksin." Gözlerindeki alaylı ifadeyi yakaladığımda silah doğrulttuğu bileğini sertçe kavrayıp arkasındaki duvara yasladım. Elindeki silah yerle buluşunca ne olduğunu anlayamadan kendimi tam tersi pozisyonda bulmuştum. Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken sıcak nefesi de belli bir hızda tenime çarpıyordu. "Sen yapabilir misin peki?" Kendinden emin ve bir zamanlar oldukça tanıdık olduğum sesi kulaklarımdayken gözlerimin dolmaması için büyük bir çaba sarf etmem gerekmişti. "Gözlerime böyle bakarken hem de." Resmen beni kışkırtıyordu. Zayıf noktam olduğunu biliyor ve buna oynuyordu. "Seni," dedim, dişlerimin arasından. Ellerimi göğsüne yaslayıp onu kendimden uzaklaştırdığımda bu zayıf dokunuşumla geriledi. "Yavaş yavaş, doğduğuna pişman ederek öldüreceğim. Biraz bekleyeceksin ama kendini hazırla." "İnan bana, sevgilim." Kullandığı kelime, kalp atışlarımın bu küçük odada yankılanmasına neden olurken ondan bir kez daha nefret ettim. Gözlerindeki alaycı ifade büyürken aramızda açılan mesafeyi birkaç adımda kapattı ve bana doğru eğilerek o temiz kokusunu solumamı sağladı. "Orada olacağım, senin için."