Ait olmadığınız bir yerde bulunmak zorunda olmak muhakkak ki canınızı yakar.
Peki ya ait olduğunuz yer çok uzak bir yerdeyse?
Çok uzak bir zamanda.
• • •
Bir varmış, bir yokmuş. Zamanın birinde bir Sultan'ın kızı varmış. Bu sultanın kızı, hiç olmadık bir yerde, hiç olmadık bir zamanda tutsakmış. Fakat kendisi dahi tutsak olduğunu bilmiyormuş. Ama içten içe, onu kurtaracak bir şeyi de istiyormuş.
Bir aileyi.
Bir yuvayı.
Fakat bilmediği şey, onu bu tutsak olduğu yerde kurtaracak hiç kimsenin olmamasıymış.
Kendisinden başka.
• • •
"Umay," diye fısıldadı karanlıkta. "Umay, Umay Umay..." adını her söyleyişinde bir dua gibi çıkıyordu dudaklarından ismi.
"Sonunda döndün."
• • •
"Başında taşıdığın taç, seni sen yapan şey değildir, Umay. O taçı değerli kılan şey sensin."
• • •
"Annemi öldürdün, ailemi katlettin!" Diye bağırdı sarı saçlara sahip kız. Gözleri öfkeyle yanıyordu şimdi. "Ve ben de seni öldüreceğim."
"Seni tanımıyorum bile," dedi Umay.
• • •
Kan, taç ve taht. Uğursuz üçlü.
Aile ise pek çok kişinin taht uğruna çoktan unuttuğu bir şey.
İntikam, hırs ve düşmanlık ile etrafı sarılmaya çalışılan bir genç kız.
Bu kanlı bir oyun değil, bu gerçek bir hayat. Ve bu hayatta yapabileceğin tek bir şey var: ya güçlü kalmaya çalışır, savaşırsın. Bunun sonucunda ise yener veya yenilirsin.
Ya da hayatının sonuna dek kaçarsın.
Kitap kapağı bana aittir.
Hikayenin herhangi bir şekilde çalınması halinde yasal işlemler başlatılacaktır.
Kanlı Ay'ın yükseldiği gece, Banu gözlerini kapattığında kendi yatağındaydı...
Ama açtığında kendini keçeden bir çadırın içinde, kürklerle örtülmüş bir yatakta buldu.
Artık o Banu değildi. Xiango Devleti'nin prensesi Sayina'ydı.
Yüzlerce çadırın arasında, ihanete uğramış, ailesi katledilmiş, kendi hayatı için bile mücadele etmek zorunda olan bir prenses...
Onu bekleyen iki ölümcül sınav vardı:
Önce, onu öldürmeye çalışan amcası Karaçay Kağan ile yüzleşmek.
Sonra ise, zorla evlendirildiği, acımasızlığıyla ün salmış düşman general Han Ruo'nun karısı olmak.
Modern çağdan gelmiş sıradan bir kadın, entrikaların, kanlı savaşların ve ihanetiyle ünlü bir çağda, kimsesiz bir prenses olarak hayatta kalabilecek miydi?
Peki ya aşk?
Kan ve nefretle yoğrulmuş bu dünyada, kalbinin gerçek sahibini bulsa bile ona güvenebilir miydi?