Kirli sakallarını eliyle kaşıdı ve gri gözleriyle yüzümü incelemeye başladı . Beni, sanki bu dünyadan değilmişim gibi hayranlıkla izledi. Ve bu sadece iki saniye sürdü, bu adam duygularını gizleme işinde usta sanırım. "Kimsin sen ? " Sorduğu soruyla kendime geldim ve gözlerimi incittiğim bileğimi tutan eline indirdim, acıyordu. Korkuyordum ama yüz ifademi düz tutmaya çalıştım, sessiz kalmayacaktım. "Asıl sen kimsin? Bırak bileğimi!" Gözleri çok değişik bakıyordu, buz tuttuğumu hissedip titredim. İlk defa gri gözlü biri görüyordum. Acaba gözleri lens miydi? Yine saçma sapan düşüncelere daldın Beyaz ! "Araf" dedi. Duygudan yoksun o güzel sesiyle devam etti. "Şimdi soruma cevap ver. Kimsin sen ?" Sinirlenmeye başlıyordum. Bu adam kendini ne zannediyordu? Bileğimi elinden kurtarıp geriledim, sadece buradan gitmek istiyordum ama tekrar yakaladı daha çok sıkıp beni kendine çekti. O an acıyla gözlerine baktım, bileğim çok sızlıyordu. Fark etmiş olacak ki elini bileğimden çekip benden uzaklaştı. Gözlerine sinirle baktım. " Beyaz " dedim. "Bilmiyordum buranın senin krallığın olduğunu. Bir daha girmem şimdi çekil önümden." Gözlerim dolmuştu. Fazla kaba. Beni izlemeye devam ediyordu. Sinirli halime aldırış etmeden sanki yüzümün her ayrıntısını aklına kazımak istiyormuş gibi bakıyordu. Geriledi ve yürümeye başladı. " Benim karanlığıma yakışmazsın Beyaz, uzak dur." Kulaklarım çınlamaya başlamıştı. Yaptığı onlarca tabloya son kez bakıp arkamı döndüm. Yürüyüp çıktım krallığından, karanlığından...