Henüz on yedi yaşında olan Prenses Aria her günü monoton geçen hayatında, zorlu hanedan şartları altında olan sıradan bir gün akşam yemeği öncesi Kraliyete çağrılır. Babası Kral I.Alexander Richard onu zorlu bir görevin beklediğini söyler. Görevi kabullenmek istemeyen Aria her ne kadar karşı çıksa da babasının tutumu son derece kararlıdır. Osmanlı Hanedanının en büyük şehzadesine gelin olarak gönderilecek, ülkelere sözde diplomasi ve barış sağlanacaktı. Kral babasının ondan istedikleriyse diplomasi ve barışın tam tersiydi. "Krallığın için Osmanlı'nın en büyük şehzadesinin önce koynuna, sonra kalbine, sonraysa aklına gir." demişti. Peki tüm bu planlar Osmanlı'nın yegane taht varisi Şehzade Mehmet üzerinden dönebilecek miydi? Aşkı da ihtirası da hayli tadan Mehmet olgunluk çağına erişmiş, yirmi sekiz yaşında bir delikanlıydı. Koca imparatorluğun en büyük veliahtı, yegane padişahıydı. Henüz bir çocuk kadar saf ve merhametli Aria, Osmanlı Sarayı'na nasıl tutunacaktı? "İki gün sonra öğle vakti veda törenin var. Şehzade Mehmet bizzat gelerek seni alıp götürecek. İki gün içinde kendini hazırlasan iyi edersin. Yarın sabah çeyizin için yeni nedimeler gelecek. Ona göre hazırlıklı ol." Bu hikaye, kötülüğe mahrum bırakılmış tüm kadınlara.