Pembe bulutlar ve sarı bir gök yüzü çizdiğimiz zamanlarda kalmalıydık. Rengin her tonunu doyasıya kullandığımız ve çizgileri taşırmaktan çekinmediğimiz zamanlarda. Gel zaman, git zaman büyüdük, olgunlaştık, insanları anlamaya başladık ve çizgileri taşırmak yerine, çizgilerin içinde kalmayı seçmeye başladık. Şimdi geriye bakınca ne görüyoruz? Pişmanlıklar, keşkeler, dilenmeyen özürler, edilmeyen teşekkürler, travmalar?
Önemli olan ise gelecekte aynı hatalara düşmemek. Geçmişte yaşadığımız herşeyi bir şekilde kabullenmeliyiz. Çünkü geçmişte ne yaşadıysak, şuanki bizi oluşturdu. Acı dolu hayatlar da olabilir, basit, sade hayatlar da. Fakat, ne olursa olsun. Kendinizi sevmekten vazgeçmeyin. İnsanları anlamaya çalışmayın, kendinizi anlayın ve kendinizi tanıyın. Kendinizi tanıdıktan sonra insanları da anlayabilirsiniz. Esas kızımız gibi önceliklerimize dikkat etmeliyiz. Öncelikler, geleceğimizi nasıl kuracağımızı belirler.
Güvenmek ya da güvenmemek, hangisini seçerdiniz. Güvenince sırtından bıçaklanma ihtimalin ve güvenmeyince de yalnız kalma ihtimalimiz fazla. İkisinin arasındaki ince çizginin üzerinde durup, dengeyi sağlamalıyız.
Evine pencereden giren yabancı birine güvenebilir misin?
Güvenmek zordur. Özelikle Gamze gibi biri için. Bir sürü derdi olan esas kızımızın hayatında birden değişiklikler oluyor.
Ve Gamze yapmaması gereken birşey yapıyor.
Güveniyor.
Dolunay'ın ışığına güveniyor.
Bu ilk hikayem o yüzden bana karşı acımasız olmayın ve hatalarımı yüzüme vurun ki onları düzeltebileyim.
Okudukça bağlanacağınız bir kitap olması umuduyla.
Yorumlarda buluşalım.
İyi okumalar.