Bu hayata gelmeyi biz seçmedik, annemizi, babamızı biz seçmedik ama seçimlerimizle bu hayatı yaşayamamak tamamen kendimizle alakalı. Güneşin ışığının kara bulutların arasından süzülmesi, çöllerin geride kalıp ormanların karşıda olduğu gerçeğini bilmemize rağmen, umutsuzluğa kapıldık, ne güneş açsın istedik hayatımızda ne de ormana ulaşayım oldu derdimiz.
Yine de kendimizi suçladık, suçladık, suçladık. Ve artık sonuna geldiğimizde hayatın, aslında yaşayamadığımızı fark ettik.
Artık çok mu geç? Buradan dönüş var mı? Ormana ulaşacak enerji kaldı mı? Güneşin bizi aydınlatacağına artık inanıyor muyuz?
Karakterimiz bu yaşadığı hayatı yaşayamama sebeplerini ararken, bunu değiştirmeye yönelik nasıl bir çabaya girecek bunu göreceğiz bu hikayemizde, keyifli okumalar...
Bir kız düşünün;
5 yaşından beridir sevgi kırıntısı bile görmeyen.
Hep hor görülen.
Ezilen.
Ailesi olmasına rağmen kimsesiz olan bir kız.
5 yaşından beri hayatı zehir olmamış gibi 17'sinde kan bedeli olarak giden bir kız.
ÂŞÎR ŞÊWİ ŞÊXÂN.
Bir tane adam düşünün;
Sert.
Kaba.
17 yıl önce dedesini kaybettikten sonra ailesi hariç herkese kin beslemis bir adam.
Kan bedeli olarak aldığı kadının ruhunu, zihnini ve bedenini öldürmeye yemin etmiş bir adam.
ÂGÎR ŞÊRWÂN YÊSNÂR
Bu nefret aşka dönüşürmü bilinmez lakin bu uğurda çok can yanacağı belliydi.
Adam kadının ruhunu, zihnini ve bedenini öldürmeye yemin etmişken bilmiyordu ki;
Kadının ruhu, zihni ve bedeni zaten ölmüştü.