"78..." "79..." Ebe, 100'e yaklaşırken her bir geri sayımda kalbimin atış hızı da geriliyordu adeta. O yüksek sayma sesi sertçe yutkunmamı sağlarken Efe beni sürüklemeye devam ediyordu. Nereye gittiğimizi, nereye saklanacağımızı bilmiyordum. Eskiden olsaydı, her deliğe girerdim lakin artık şartlar değişmişti. Artık çoğu kişi az çok nerelere saklanılacağını da tahmin edebiliyordu. Ki zaten sayı azaldığı için oyun alanı da daralmıştı. Efe üst katlara çıkmış, koridora geldiğimizde ise bana ileriyi işaret etmişti. "Azra, dediğimi yap sadece tamam mı?" Gözlerim doluyordu sanki. Aynı şekilde onun buruk sesinin altında yatan şeyi de merak ediyorken, onun da benim gibi hissettiğini anlayabiliyordum. Karanlıktan hiçbir şey görünmese bile, anlayabiliyordum. "Ne?" Diyebildiğim tek kelimeyi ağzımdan firâr ettirdim. "Azra." Dedi ve ellerimi sımsıkı kavradı. Derin bir nefes verdi ve nefesi yüzüme çarptı, bana o denli yaklaştı. Efe'yi ilk kez o kadar umutsuz gördüm, çaresiz gördüm. Sesi titrerken gördüm. Sanki eskiden umut saçan fedakâr değilmiş de, umutsuzluğun sembolü hâline gelmiş bir vakayı andırıyordu. "Saklan, kaç." Gözleri parladı sanki o karanlığın içerisinde. Kalbim sivri bir ok geçirilmiş misali kanarken, gözlerim tutamadığı yaşlarını saldı yanaklarıma. "Saklan." Yutkundu, o da tıpkı benim gibi gözyaşlarını birer birer akıttı. "Ama kaç."All Rights Reserved
1 part