On dokuz.
Kimseye bir avuç içi emanet edilmezmiş; yollarını ortadan ikiye ayırır, avucuyla birleştirirmiş.
Ensene değen öfkenin soluğu, her gece odana sokulan canavarın adım izlerinde ilerler, on dokuzuncu adımda durur,
Göğüs kafesinin içini izlermiş.
Nabız yolun, yaşamım;
on dokuz yaşındasın, güvendiğin dağlara kar yağarken,
sen, senin sandığın bir göğüs kafesi altındasın;
nabzına dokunan parmaklara bakıyorsun küçük bir kız çocuğu gibi ama artık genç bir kadınsın.
Göğüs kafesi boşluğunda açan her his, kelebek değildir, belki de bir dikiş ipidir; kalbinden diline ulaşır, yalanların ucunu tütsüler, kaburgalarının en köşesine bulaşır.
Kırık bir kaburga, göğüs kafesi yolu; unuttuğun bir masalın, en ağır sonu.