Kimsenin bilmediği bir sırrım var.
Sesli söylemeye cesaret edemediğim, ağzımı her açtığımda kelimelerle boğuluyormuş gibi hissettiğim... Omzumda taşıyamayacak kadar ağır, fakat gerçekle yüzleşemeyeceğim kadar da hafif. Kendimden bile sakındığım bir sır, ama onu sonunda gözlerim önüme serdim.
Dilim varmadığından söyleyemedim, ama yılların sessizliği ardından nihayet bu gizi söze getirmeden paylaşacak birini bulmuştum.
Bir çakıl taşı.
Elimdeki yassı gri taşa beyaz bir çakılla sırrımı kazımıştım. Günün ilk ışıklarından beridir onunla vedalaşmak yerine taşı öyle sıkı tutuyordum ki, izi avucuma kırmızı çizgilerle kazınmıştı.
"Kimseye anlatmayacağım," diye fısıldadım taşa. Bomboş kumsalda fısıldamama gerek yoktu aslında. Ancak denizinlerin de kulağı vardı, bir bakarsın dalgaları duyardı. "Benim kim olduğumu, nereden geldiğimi ya da önceden nasıl bir hayat yaşadığımı hiç kimse bilmeyecek."
Çünkü ben bugün yeniden doğdum.