"Yapma, Balım." dedi, Cihangir kısık sesiyle. "Kendi kendinin canını yakıyorsun." Başını olumsuzca iki yana doğru salladı. "Lütfen, yapma." "Ne yapayım peki, Cihangir?" dedi Balım, buğulanmış gözleriyle. "Söyle bana, seni böyle çok severken, kalbim yerinden çıkacak kadar çok severken, sen söyle." Acıyla yutkundu. "Seni kalbimden nasıl çıkartayım bir anda, söyle Cihangir." "Balım," Cihangir bir elini, Balım'ın sol yanağına doğru götürdü ve eli titreyerek Balım'ın gözünden akan gözyaşını sildi. "Git," Koyu kahveye çalan gözlerini, Balım'ın titreyen ela gözlerinden kaçırdı. "Gitmelisin." Balım'ın gözleri, Cihangir her Balım dediğinde titreyerek kapanırdı. Bazen mutluluktan, bazen kalp kırıklığından, bazen de isminin Cihangir'in dudaklarına ne kadar çok yakıştığını düşündüğünden. Şimdi ise Balım'ın gözleri, acıdan titriyordu.