Yazar olmak isteyen ancak daha önce hiç aşk yaşamamış bir kız, daha iyi roman yazmak için aşk duygusunu yaşamak istiyordu. Hep bir sevgi peşinde koşan kız sonunda birini yakalamıştı. Ancak o, doğru kişi miydi?
"Kabul et sevgilim ben senin için bir denekten daha fazla olmadım." Gözlerimi yere indirdim. Ona verecek bir cevabım yoktu. "Sen bana hiç aşık olmadın. Sadece kitabına aşk duygusunu daha gerçekçi kılmak için beni kullandın." Yutkundum hala gözlerine bakmıyordum. "Beni seviyormuş gibi yaptın. İnan bana sen kendini de kandırdın."
Dümdüz kandırılmak değil de kandırılmışlık gibi olmaktı bence en çok can yakan şey. Her şeyin -mış gibi olmasıydı. Seviyormuş gibi yapması, izliyormuş gibi yapması, değer veriyormuş gibi davranması. Görülen geçmiş zamandı. Evet görüyorduk ama geçmiyordu işte. Bu yüzden bu artık görülen şimdiki zamandı benim için. Kalbimde ilk yara açan kişiydi. Açmayı biliyordu da sarmayı beceremedi.
Ama benim hatamdı. Ona en büyük yaraları ben açmıştım. Elindeki kolyeyi masaya bıraktı ve kalkmadan önce son kez bakıp, son sözlerini söyledi. "Allah'a emanet ol." İyi niyetle söylenmiş bir cümle nasıl olur da bir insanın kalbine bu denli otururdu?
Arkasını dönüp gittiğinde göz yaşlarımı daha fazla tutamadım. Bu onu son görüşümdü.
Onu tanıyordum... Bir daha buraya dönmeyecekti.
Özür dilerim sevgilim. Ben gerçekten çok özür dilerim.
Asıl sen;
Allah'a emanet ol...
Siz: Sırf beraber çalıştığımız için bana böyle davranmanıza izin veremem, İlker Bey?
İlker bey: Davranışlarımın sebebi sadece beraber çalışmamız değil Başak hanım.
Siz: Peki ya ne?
Siz: Ne bu haddinizi aşmalarınız?
Siz: Sabrımı zorlamalarınız.
İlker bey: Aklımı sikip attığın için bunların cevapları bende de yok. Buna aşk diyorlar ama çok saçma.
İlker bey: Hiçbir insan, bir insanın iradesini bu kadar sikemez.