Ölüm.
Mutluydum. Huzurluydum. Sorunları olan bir kız değildim. 16 yaşına kadar. 16 yaşımdayken kan kusmamla şüphelenip doktora gidene kadar hisleriyle yaşayan bir kızdım. Tedavisi olmayan, sonucu kesin ölüm olan o hastalığın teşhisi bana koyulduğunda kendimi uçurumdan düşüyor gibi hissetmiştim. Ölümümün denizde yüzerken ayağıma kramp girmesiyle boğularak, evde yangın çıkarken zehirlenerek, herhangi birinin ateşlediği silahla vurularak, bir hırsızın beni bıçaklayarak olacağını tahmin etmiştim, ölümümü kronometre gibi geriye doğru aylarımı, günlerimi, saatlerimi sayan bir hastalığa yakalanacağımı düşünmemiştim. Şimdi 17 yaşındayım ve dünyada duyulmamış, yayılmamış bir hastalık olan MMC’ye kapılmış bir genç kızım.
Yazar notu: MMC hastalığı tam olarak hayal ürünüdür. Benim hayallerimin içerisinde olan bir hastalık.
O kadar zıtlardı ki, biri kor iken diğeri serinleten bir içim su gibiydi.
İşin aslı da buydu zaten. Denge zıtlık gerektirirdi. Yanarsan denge bozulur, yakarsan tek kalırsın. Onu olduğu gibi bırak, avuçlarına dolsun. Seyre dur, sustuğun zamanların acısını o çıkartır.
**
Genç kız, ölen babasının hattını kapatsa dahi yazmaktan vazgeçecek gibi durmuyordu.
Tek tik çifte döndüğünde kader çizgisi onun için bir kez daha kırıldı.
☯
"Susma. Çünkü dudağının üstündeki o çukur derinleştiğinde istesen de konuşamayacaksın."