Benden bu kadar mı nefret ediyorsun?" dediğimde siyah harelerinin katran karasında kendi yansımamı seçebiliyordum. Onun o güzel gözlerinde, gözbebeği olabilmeyi ah ne çok isterdim. "Seni istemiyorum İlaf," dediğinde, dik tuttuğum omuzlarımı düşürmemek, akmasın diye direndiğim gözyaşlarımı kontrol edebilmek çok zordu. "Seni artık hayatımda istemiyorum," diye tekrarladı sözlerini. "Sen geldiğinden beri hiçbir şeyi kontrol edemez oldum. Avuçlarımda tuttuğum gücü, otoriteyi yıkıyorsun. Sana baktığımda şurama," Eliyle solunu işaret etti. "Şurama bir his oturuyor. Daha elini gönlümce tutamamışken, saçının telini görememişken beni gülüşünle bile uğruna her şeyimi ardımda bırakacak hâle getiriyorsun. " Kemikli çehresinde acı kol geziyordu. Siyah harelerini saran beyazdaki kırmızıya çalan dallanmalar, onun da gözlerinden akmak üzere olan yaşların habercisi miydi? "Beni hiç bilmediğim bir adam haline getiriyorsun İlaf ve ben korkuyorum. Bu yüzden seni istemiyorum. Ben senin istediğin gibi elini tutabilecek, saçının tek telini bile görmeyi hak edecek kadar temiz ve masum değilim. Bu yüzden artık aramızdaki bu kahrolası şeyin bitmesi gerek. " Dudaklarım acıyla kıvrıldı ve yüzünü görebilmek için başımı kaldırdım. 'Kahverengi dallarda pembe çiçekler açtıran Rabbim,' diye düşündüm. 'Nasıl olur da yüreğinde çağlamama izin vermezdi?' " Peki," dedim gülümsemeye çalışarak. Sol elimi kaldırıp yüzük parmağımdaki alyansı ve safir taşlı yüzüğü çıkardım. Avucuna bırakmak gibi bir çabaya girmedim, hemen yanındaki masaya bıraktım. Yüzük olduğu yerde sabit kalırken alyans masadan yuvarlanıp yere düştü. Çıkan ses kulaklarımı tırmaladı. "Sen bilirsin Cihangir," dedim. Ayaktaydım, başım dikti ve omuzlarımı daha indirmemiştim. "Ben sana çabaladım. Karanlık kalbine ışık olmaya çalıştım ama sen içeri sızmama bileAll Rights Reserved
1 part