GİTME BE ADAM
Sevgilim... benden gittiğinden bu yana tam yirmi dört saat kırk beş dakika geçti. Uyuyamadım, gözlerimi kapattığım her an senin o güzel çehren belirdi, göz kapaklarımın ucunda. Kirpiklerimi her araladığımda, senin o gözlerin canlandı gözyaşlarımın arasından.
Kalbim ritmini unutmuşcasına atıyor bir hızlı bir yavaş. Kimi zaman acaba öldüm mü diyorum, neden atmıyor kalbim sonra aklıma geliyor yokluğun ondan diyorum. Kimi zaman ise çok hızlı atıyor böyle göğüs kafesimi yırtıp çıkacakmış gibi... İşte o zaman seni arıyor gözlerim, geldiğini sanip ama sadece hatıraların geliyor, sen...
Yoksun.
Hatıraların giderken yalvarıyorum arkalarından "Gitmeyin, kalın..." diye ama dinlemiyorlar. Zaten sen de dinlememiştin ki beni, "Gitme," diye yalvarmıştım ama dinlememiştin işte, gitmiştin son bir bakış bile atmadan bana.
Zaman geçiyor, şu an sensiz tam yirmi beş saatim geçti sen yine yoksun.
Gitme be adam, gitme! Kal yanımda, sar kollarını yine etrafima, kokumu çek içine, gülümse yine bana. Geri gel yalvarırım...
Yıllar önce yaptığınız 'çocukça' bir anlaşma hayatınızı en fazla ne kadar değiştirebilir?
''Anlamıyorsun ki. Ben ne dedim az önce? Sanki o dört duvarın arasında da benimle mi olacaksın?''
''Olurum.''
-'Ne?!' Aziz'in bu net ve hızlı cevabı karşısında Birce'nin ağzından sadece bu iki harf dökülebilmişti.
''İstediğin bu değil mi? Olurum işte.''
''Aziz ne dediğimin farkındasın değil mi? 30 yaşımıza geldiğimizde evime çökmenden bahsetmiyorum. Evlilikten bahsediyorum. Bir insanla aynı evi paylaşmaktan. Ev arkadaşı olarak değil. Evli bir çift olarak.''