Ve aslında ölüm, Tanrı'nın emirlerini uygulayan ölüm meleğinin acımasız dokunuşu değildi. Ölüm, ruhu bedenden ayıran dokunuşlarına rağmen sevgi dolu bir sarılışa muhtaç meleğin kararan umutlarıydı.
.
Brenda Strashova, son ağlayışını doğduğu gün yapan, ruhu duygusuzluk ve öldürme arzusu ile kırmızıya bulanmışken kendisini, öldürdüğü canların arasına gömülmeye bile layık görmeyen bir ölüm meleğidir. Hayatın ona kaçıncı tekmesini attığını bilmediği günlerden birinde azılı bir suç örgütü tarafından bulunur ve sessiz ruhuyla liderliğe layık görüldüğünden acımasız bir şekilde yetiştirilmeye başlar. O duygusuz bir insan olarak doğmuştur ama ruhunu karartanlar onu duygusuz bir canavara dönüştürmüştür.
Gördüğü her pürüzü anında törpüleyebilen Brenda, kendisi hakkında kısıtlı bilgilere sahip olduğu Doğu Karacan'ın peşine düşer. Fakat Doğu, her şeyi öyle birbirine karıştırmıştır ki onu öldürebilmek için büyük bir bulmacayı çözmesi gerekmektedir. Öldürmek istediği herkesin önüne tepsiyle sunulduğu Brenda, adeta özenle işlenmiş bir oyunun içine düştüğünde zor olanı başarabilme arzusuyla kavrulur. Oyun gittikçe onu içine çekerken Brenda, ilk defa kalbinin çarpıntılarını böylesine hissedecektir.
"Bazıları aydı, bazıları güneşti, bazıları sisti, bazıları buluttu... Biz ise birbirimizdik, ikimizin de ışığı yoktu, hiçlikte bütünleşmiştik. Birimiz karanlıktı, birimiz ise karanlığın soytarısı."
***Bu hikayede madde kullanımı ve ticareti, cinsel istismar, işkence ve cinayet yer almaktadır.***