Yine de iç'im acı-yor. An'la'şılır bir vakıa bu. Mesken'imi kayb-ettim; sükun yerimi yani. Bir gemi üzerinde güvenle manzaraya hayran kalırken, bir ala-bora oldu. Ve ben... Engin mavi'lik'lerdeyim işte. Soğuk bir yandan, üşü-yorum. Yüz-mem gerek; yön'üm kayıp. Derman var mı uzuvlarımda? Meçhul... Az evvelki sakin'liğin, meskende güvenle bulunmanın hâli zihnime akın edi-yor, dalgalar çarparken bedenime. Eminliğin özlemi... Azığım yok. Bir nefesim; o da tüken'mekte. İşbu mes'ele, bu acı, bu çırpınış hem açık hem basit: meskenimi kaybettim. Hercümercim. Bir katre'cik göğsümde bir ummân hurûşân. Derdimi ne ummâna dökebiliyorum, çün zaten ummânın derin'liklerine çekil-mişim; ne âsumâna in'le'y-ebiliyorum, çün gökyüzü/semâ ile aramı firâk kaplamış. Yâre hâl-iderûn'um söylemek hayâl; ağyâre desem, hâl-iderûn'um (asl'en) dilime gel-miyor. Gam: (ﻏﻢ]) i. (Ar. ġamm) Kaygı, tasa, keder, iç darlığı