Bir kere daha başımı geri yatıracak büyüklükte bir kahkaha attım ve omuzlarımdan sıyrılan montu tutmak için bir hamle yaptım. Bir şemsiyenin altında, artık o kadar da yabancı olmayan bir yabancının kapkara gözlerine bakarken derin bir nefes aldım. "Peki Aladağların Turan'ı. O zaman, benim hakkımda bilmen gereken ikinci şeyi açıklıyorum."
Turan çenesini havalandırıp gözlerini kıstı. "Gönder gelsin."
Şemsiyeyi başımızın üzerinden çekip kapattım ve ikimizi de tatlı ama epey güçlü yağan bir yağmura hapsettim. "Bana gölge eden, hiçbir şeyden hoşlanmam."
Uyarım açıktı. Oldukça da net. Mevzunun şemsiye olmadığını anlayacak bir adama bu cümleyi kurduğumu biliyordum. Üzerinde yalnızca gömlekle dururken ve o gömlek saniyeler içinde ıslanırken göz temasımızı kesmemek için olası manzaramı elimin tersiyle ittim. Turan yavaşça gülümsedi ve bir kez başını eğdi.
Caddede, nereden geldiğini bilmediğim, piyanoya eşlik eden bir erkek sesi vardı. Üzerimizden en sevdiğim bahar yağmurları akıp giderken, Turan elimi bırakmadan yürümeye devam etti.
Biliyordum. Bu anı, bu yağmuru, bu şarkıyı hiçbir zaman unutmayacaktım.
Sen yanımdayken
O tozlu yollar aşka gider
Ah sen,
Sonunuzu yazsan inan dayanamam ölürüm ben.
Tamamlandı
Siz: Hani en güzel aşklar imkansız gelir ya insana
Siz: İmkansız olduğun için aşığım sana.
KelAsker(!): Yanlış numaraya yazdınız.
Siz: Sus! Yanlış falan değil!
KelAsker(!): Tövbe estağfurullah. Hayatımı düzene koyacağım diyorum, karşıma çıkan tiplere bak.
Siz: Belki hayatını düzene koyamam ama
KelAsker(!): Sakın devamını getirme!
Siz: Ya yanlış anlama kişisel bir soru falan değil bu ama askeriyede telefon yasak değil mi?
KelAsker(!): Bana yasak değil.
Siz: Niye sen;
Siz: Görüntü*