Karşımdaki tahtta oturan genç bir adam vardı. Tahtından kalkıp bize doğru yürümeye başladı. Uzun boylu yapılı biriydi. Otuz kilometre öteden görebileceğim yeşil gözleri vardı. Siyah saçları dağınıktı. Üzerine giydiği siyah tişörtü vücudunu o kadar çok sarmıştı ki kaslarını görmemek imkansızdı. Bu kadar kası olmasına rağmen ince beli vardı. Bize doğru yaklaşıp önümüzde durdu. "Hoşgeldin Athena." "Hoş buldum prens Arin." eliyle beni işaret etti. "Kraliçemizin ruhu şuan bu insanda. Kraliçe zaman vermiş kabul edip etmemesi için." Prens merakla bana yaklaştı. "Nasıl yani annem bu insan kıza zaman mı verdi?" elini uzatıp kulağımı kapatan saçımı kaldırdı. O yaklaştıkça etrafımı saran bu güzel kokudan bayılacakmış gibi hissediyordum. "Evet zaman verdi ve bu sırada halkı tanımasını ve kimseye kim olduğunu söylememesi gerektiğini söylemiş. Ayrıca siz, ona şimdiden güçlerini nasıl kullanması gerektiğini öğretecekmişsiniz." hala burnumun dibindeyken gözlerimin içine baktı. Yeşil gözleri beni içine çekiyordu adeta. İçimdeki sesler ondan uzak durmam gerektiğini haykırıken kafamı yer eğdim.Bir anda geri çekilince yerimden sıçramadan edemedim. Dudaklarının bir kenarının oynadığına yemin edebilirim. Hadi ama hayal görmüyorum gerçekten oynadı. " Tamam peki. Madem evren onu seçmiş onu halkıyla tanıştırayım." . . . .