"Çok saçma değil mi? Maske takıyorum, gerçek sesimi saklıyorum, peşimde hiçbir zaman hiçbir iz bırakmıyorum, hep siyahlar içindeyim, duygusuzum, resmiyim, merak konusuyum ve hakkımda hiçkimsenin hiçbir bilgisi yok. Ben buyum." Ve hiçkimsenin beni böyle kabul etmesine gerek yok. Çünkü ben kendimi bile kabul edemiyorum.
Gitmek için kalkmaya yeltenip kalktığımda her zamanki gibi hiçbirşey umurumda değildi. Arkamda bırakacak hiçbir şeyim yoktu. Kendi canım umurumda değildi masumların yanında.
Arkamı dönüp oradan uzaklaşmaya başladığımda arkamdan seslendi.
"Gözlerin.. Gözlerin lens değil. İçindeki duyguları dısa yansıtmamak mı duygusuzluk! Gözlerin acıyı gizleyemiyor! Acı, korku hepsi gözlerinde, görebiliyorum! Gözler yalan söylemez! Yoksa gözlerin de mi lens? Söylesene!"
Durakladım. Ama duraksamadan sebebi gözlerimin rengi değildi. Gözlerime ne zaman, hangi ara bu kadar yakından bakabilmişti? Ben bile kendi gözlerime bu kadar yakından bakmamışken o... O nasıl farkedebilmişti...
Duygularımı yitirmiştim ben. Neyin nesi şimdi bu?
Bildiğiniz çoğu klişeleri unutun. Bu Belin ile Ersen'in hikayesi. Peki onların hayatında daha neler göreceğiz?
Genç yaşta babasını kaybeden bir kız... En fazla ne kadar güçlü olabilir ki? Duygularını babasının gidişiyle dışa vurmayan bu kız aşık olabilir miydi?
Peki karşısına Ersen KAYALAR diye bir adam çıkarsa?
Belki de gelecekteki bazı sorunlar geçmişin eseridir. Peki geçmişte yaşanan güzel hatıralar... Onlar da gelecekte olumsuz etki yapabilir mi?
NOT:Gerçek olay, kurum veya kişiler ile hiçbir alakası yoktur. Her şey hayal ürünü ve kurgudan ibarettir.
"Evdeki hizmetçiler neyse sende o sun"
zorundalıkda olsa ben onun karısıydım.
"Bekaretini bozduktan sonra sana asla elimi bile sürmeyeceğim şu karşıdaki koltukda yatıp kalkacaksın asla yakınıma gelmeyeceksin!" dedi kalın sesiyle.
Ben bir ömür bu adamla nasıl evli kalacaktım.