Dünya bir dönüştü. O halde dans da bir tür dünyaydı. Benim dünyam.
Müziğin eşsiz ezgileri kulaklarıma ulaştığı anda kendimi sahnede buldum. Dans başlamıştı. Bu benim dansımdı. Heyecanlıydım. Hiç olmadığım kadar. Orada, sahnenin ötesinde bir sürü insanın beni izliyor olması heyecanlanmama yetiyordu.
İşittiğim müzik beni sahnenin bir ucundan alıp diğer ucuna sürüklüyordu. Tıpkı hayat gibi... Zaman zaman dingin bir deniz, bazen de fırtınalı bir hava misali...
O denizin dinginliğini dans ederken hissediyorum. Usulca sıyrılıyorum denizin hafif dalgalarından. Önce suyun altına giriyor daha sonra yüzeyde kulaç atarken buluyorum kendimi. Hiç olmadığım kadar hafif, berrak hissediyorum kendimi. Özgürleşiyorum.
Ben, Elis Karaoğlu.
21 yaşında olmama rağmen denizin dinginliğini yalnızca dans ederken buluyorum. Fırtınalı hava ise hiç peşimi bırakmıyor. Bazen fırtına kasırgaya dönüşüyor. Şimşekler çakıyor dört bir yanda. Ben o şimşeklerin arasında kalıyorum. Beni de çarpıp arasına almasın diye kabuğuma çekiliyorum.
Bazen yokmuşum gibi oluyor o zaman. Hiç yaşamamışım gibi. Yaşayıp da özgürleşememişim gibi...
Ben, Elis Karaoğlu.
Annesinin pişmanlığı, babasının hayal kırıklığı, evin istenmeyen kız çocuğu...
Şimdi ise onun eşsizliğinde kendini bulmuş yalnız güzel bir çiçek... Yekta Yıldırım. Sen eşsizliğinle bana ışık olmaya gelen adam. Işığımı söndüreceğini bilmeden kendimi kaptırdığımsın.
Sırf kuzeni için Mardin'in Acımasız ağasına kurban edilen Larin...
Annesi için berdeli kabul eden Baran ağa...
Kuma yoktur!
Bol bol +18 sahneleri olacaktır!
Bunları dikkate alarak okursanız çok
sevinirim canlarım:)
Kıskançlık bol bol vardır!