Yaşıyorduk ama aslında ölüydük. İstediğimiz sadece bir mezardı, çünkü ölülerin bile bir yeri vardı. Tüm savaşların ortasında yalnızdık, ama aslında yalnız değildik.
Hayatın oyunu çok dengesizdi; ölüydük ama yaşamak için savaşıyorduk. Halbuki, bir gün daha yaşamak için her gün ölüyorduk.
Kanlar vardı, ölümler vardı, cesetler vardı ama ne temiz, ne de masum ruhlar vardı..
Dosta güven yoktu, zaten dost da yoktu ortada. Tek şey vardı; Düşmanlar. Eğer ortada kaybedecek bir şeyin yoksa, o savaş başlamadan bitmiştir. Çünkü kaybedecek bir şeyi olmayan hiç kimse asla kaybetmez bir savaşta.
Karşımıza öyle biri çıkar ki, ölmekten bile vazgeçersin onunla yaşamak için. Ve işte o zaman kaybedecek bir şeyin olur. Belki de bir şeylerin. İşte onunla ölüme bile vardın.
Ya şah olacaktık, ya da mat.
"Benimle misin bu savşta?" diye sordu Barbaros.
"Seninleyim." diye cevap verdim.
"Peki, benim misin bu hayatta?" diye sorduğundaysa afalladım biran. Ama evet, onundum. Yalnızca onun.
"Seninim, yalnızca senin.." şaşırtıcı şekilde kusursuzca söylemiştim.
Uyarı: Bu kitap tamamen hayal ürünü ve kurgudan ibaretdir!
Yayınlanma tarihi: 07.06.2023
Buraya bak cılız okur. Senin geçirdiğin tüm o uykusuz geceler gibi yüzyıllar geçiren Carryhall Lisesi öğrencilerine bak. Bak ve elindeki loş telefon ışığıyla korunmaya çalıştığın gecelerin bu muhteşem yaratığını gör. Bana bak. Ben insan hayatlarını yazdım ve mürekkep olarak kan kullandım. Bana bak ve geceleri güvende olduğuna dair tüm ümitlerini kes!
"Zehir vücudumda yayılırken, okulun ilk günü Leia'nın bana '' Senin başlayacağın okulda hayaletler gezip öğrencileri öldürüyormuş. Ya sana bir şey olursa?'' dediği an aklıma geldi. Artık hayaletlere inanıyordum..."