"Aa! Bir yıldız kaydı!" dedi Hatice gök yüzüne bakarken.
Ömer Ali yavaşça başını güzel kıza çevirdi. Onun güzel yüzüne bakarken genç kız bunun farkında olmadan çocuksu bir sesle "Hadi bir dilek tut," dedi ona dönerek.
"Sen yıldız kaymasının nedenini biliyor musun?" diye sordu birden yumuşak bir tonda Ömer Ali.
Hatice "Bilimsel nedenini mi soruyorsun?" deyince Ömer başını yavaşça iki yana sallamıştı. "Onun manevi bir hikayesi var," dedi ekleyerek.
"Anlat lütfen merak ettim şimdi."
Ömer Ali biraz gülümseyerek "Allah katında geçmiş ve gelecek tüm olaylar ve varlıklar yazılı olarak Levh-i Mahfuz'da bulunmaktadır," dedi. "Daha açık bir dille anlatırsam Levh-i Mahfuz; olmuş ve olacak her şeyin yazılı olduğu kitap anlamındadır. Sadece Melekler, Levh-i Mahfûz'u görebilirler. Semaya doğru yükselip Levh-i Mahfuz'dan bir kısım haberlere muttali olmaya çalışan habis ruhlara, melaike tarafından bir kısım şihab ve ateş şulelerinin atılmasından ibarettir. Yakın semaya kadar yükselebilen şerir ruhlar, bu yakın semadan bir şeyler araklamaya, geleceğe ait bir kısım haberler çalmaya teşebbüs ederler; bu teşebbüse mukabil de semanın sakinleri tarafından ateşli mancınık toplarına, alevli mermilere tutulurlar. İşte bu muharebenin tezahürü de bizim yıldız kayması diye tabir ettiğimiz hadise şeklinde ortaya çıkar Maviş."
Hatice hayranlıkla kocasını dinliyordu. Uzun kirpiklerinin süslediği mavi gözleri ilgiyle ona bakıyordu. "Bunu bilmiyordum," diye mırıldandı. "Ne güzel bir hikayeye."
"Allah kainatı kusursuz yarattı Maviş. O'nun yarattığının güzel olmaması mümkün değil."
Hatice gülümseyerek bu kez kocasına baktı. Evet, Allah her şeyi kusursuz yaratmış tı. Tıpkı onun gibi. Ömer Ali'yi yarattığı gibi. Onun kaderini yazması gibi. Onu karşısına çıkarması gibi.
"Geçmişin bana ait," dedi ve kulağıma yaklaşarak fısıldadı. "İstesen de beni unutamazsın."
Geçmiş can yakar. Yıllar sonra karşılaştığında bile. Fakat madalyonun iki yüzü vardır.
Her şey çok güzel olabilirdi; onu tekrar görmeseydim.
💔
Henüz gençliğinin baharındayken, sevdiği adam tarafından acımasızca dünyası başına yıkılan Eylül'ün ölmekten başka hiçbir planı yoktu. Gözünü kapatıp teslim olduğu adam olan Vaha, onu bir başına ve yüzüstü bırakıp gitti. Yaşadıkları anların hepsinin acı bir hatıraya gömüldüğünü dehşetle izledikten sonra ardı ardına darbe aldı. Annesinden, babasından, ağabeyinden...
Bir zamanlar deli gibi sevdiği Vaha, tüm hayatını ellerinden çalmıştı. Uykusunda gördüğü dur durak bilmeyen kabuslarla, uyandığında umutsuzluğun beslediği ruhunu huzura kavuşturmaya kararlıydı. Ta ki dünyanın en kibar ve anlayışlı adamı olan Özgür'le tanışana dek...
Eylül, uzun yıllarının ardından onu unuttuğunu sanıp yeni hayatının taslağını çizdikten sonra Vaha ile tekrar karşılaşır ve fitilin ucu ateşlenir. Çaresiz, umutsuz ve bir o kadar da yasak aşkın pençesine girmemek için birbirlerini mahvetmek pahasına ikisi de mücadele eder.
Eylül'ün doğru sandığı yanlışları tokat gibi yüzüne çarparken, gerçekler onu dipsiz bir kuyuya atar.
Fakat yazgının kesin çizgisinden çıkmak ne kadar mümkün olabilirdi ki?