"Canımı en çok ne yaktı biliyor musun?" Sorumu ona yönelttiğimde beni dinlemekten çok elimdeki silahı almak için çözüm yolu aradığını görebiliyordum. "Kimseye sesimi duyuramadım." Dudaklarımdan bir hıçkırık firar ederken konuşmaya devam ettim. "Ben acılar içinde kıvranırken, her gün ölüme bir adım daha atarken kimseden yardım isteyemedim... Kendi adaletimi sağlamaya çalışırken..." İstemsizce hıçkırmaya devam ederken ağlamam şiddetleniyordu. Ares bana çok yavaş hareketlerle yaklaşıyordu fakat onu durdurmak istemiyor, ne olursa olsun yanıma gelip beni kurtarmasını bekliyordum. "Kendi adaletimi sağlamaya çalışırken geçmişim ve geleceğim dışında kimseyi düşünmedim, bencillik ettim! Allah belamı versin, tek istediğim yaşadığım acıların geçmesiydi. Allah belamı versin, tek istediğim sevdiklerim zarar görmesindi. Allah belamı versin, tek istediğim mutlu olmaktı... Ben yaşamayı bile beceremiyorum Ares." Ağlamam şiddetlendiği için ayakta durmakta zorlanıyordum. Dizlerimde daha fazla derman kalmayınca yere çöktüm ve kafamı öne eğip çığlık atarak ağlamaya devam ettim. Etrafımdaki insanların canını bile koruyamıyorken hala güçlü olduğumu kendime söylemem, kendimi avutmaktan başka bir şey değildi. Ares hızlıca elimden silahı aldı ve önümde diz çöküp sessizce saçlarımı okşamaya başladı. "Bana bunu yapmaya hakkın yoktu, ikinci defa önümde intihara kalkışmaya hakkın yoktu Hera! Acılarını hafifletmeye çalışırken daha büyük bir acıyı bana yaşatmaya hakkın yok." Haklıydı fakat yaşayacak ne gücüm kalmıştı ne de hevesim. "Ares?" Dediğimde yüzümü boynuna gömdüm ve sakinleşmek için kendime zaman tanıdım. Bu sırada Ares derin derin nefesler alıp arada başıma ufak buseler kondururken saçımı okşamaya devam ediyordu. "Söyle güzelim." Bir hıçkırık daha. "Ben artık yaşamak istiyorum."