Griydi her yer... Onun kararmış ruhuna ve sinesine saklanan geceye rağmen griydi. Yer-gök ,gece-gündüz hatta maviliğin eşsizliği olan denizler bile griydi şimdi. Fluydu, belirsizdi...
Dinmeyen öfkesinin sebebini, bana olan, nefretin ve tiksinmenin dans ettiği o bakışları... Dudakları arasından çıkan ,her bir yeri zehirli bir sıvıyla sarılmışçasına ruhuma nakledilen okları... Bir ben bilmiyordum işte ona ne yaptığımı!
Gözleri irislerimi kanatmak istercesine yordu beni. Geniş omuzlarını sarsmadan bana, öldürmek için müthiş bir arzuyla yanıp tutuştuğu esirine, doğru gelirken bende yutkunma ihtiyacıyla yanıyordum.
Uzun kirpiklerini yavaşça oynatıp kokusunu, ciğerlerime hapsedecek şekilde yakınımda durduğunda gerilemek istedim.
Belime sarılan biçimli ve uzun parmakları beni tamamen kendine çektiğinde etrafım... Ah, etrafım o karanlık kokusuyla mühürlendi. Huzur neydi şimdi öğrendi şairler, gökyüzü kanat çırptı sanki benim ciğerlerimde gözlerim... Gözlerim utandı vel'akin yeşillerinde can bulmaya.
Kesik kesik nefes almalarıma aldırmayıp çenemi tuttu parmakları...
"Şimdi... Şimdi seni öldürmek için daha geçerli ve korkunç bir sebebim var küçük!"
Fısıldayışı raks etti kulağımda. Kanım damarlarımda tutunmak istercesine çırpındı. Soluklarım tıkandı işte şimdi. Gözlerim tanıdık bir yanma hissini bana bahşetmeden evvel dudaklarım yorgun bir tebessümle kıvrıldı.
"N-ne?" diyebildi güçsüz sesim. Biliyordum onun kulakları bayram etmemişti benim sesimle. Benim aksime yankılanmamıştı hiçbir hücresinde...
Gözlerimin derinine işleyerek usulca kavradı yanağıma değen saçları, teker teker çekti, bilmiyordu ki o böyle y aptıkça benim ruhumda ona çekilecekti!
"Birilerine değer vermeyi bırakalı çok oldu küçük! Ama sen... Tüm ezberlerimi bozmaya yemin etmiş gibisin!"
Wattpadte ki " Cehennet" isimli ilk hikayedir. İs
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....