
Çolpan Yılmaz, kariyeri başarılarla dolu idealist bir teknik direktördü. Kariyeri boyunca yönettiği erkek futbol takımlarıyla başarılar elde etmişti. Ama bu kez... Bu kez işi hiç kolay olmayacaktı. Zira bu kez daha önceki yönettiği takımlar gibi değildi bu takım. Gökbörüler... Nice vasat takımdan şahaserler yaratan Çolpan için bile bir enkazdan farksızdı. Bu takımı yola getirmek resmen imkansızdı. Oysa imkansız Çolpan'a babasının hiç bir zaman öğretmediği bir kelimeydi. Eğer nefes alıyorsa her şey mümkündü ona göre. Gökbörüler ise şimdiye kadar hiç karşılaşmadığı bir enkazdı. Takım son iki senedir zor zulüm ligde kalıyor, neredeyse hiç bir başarı elde edemiyordu. Kadro da eksikte vasatta çoktu. Çolpan'ın ise sadece 3 günü kalmıştı. En azından bir stoper, bir kanat ve bir forvet bulması gerekiyordu.Lakin nasıl olacaktı? Nerden bulacaktı? Bazen hayatta sizin kontrolünüz dışında gelişir bazı şeyler. Kendi ayaklarıyla gelir size, kafanızı çevirdiğiniz yerde oluverir ya da siz gidersiniz bilmeden ona. Ama eğer varsa aranızda görünmez iplerle örülmüş bağlar -Buna ister kader deyin, ister şans, ister evrenin bir armağanı... - artık şehre gelen bu yabancıyla yeni bir hikaye başlar. Akınla Çolpan'ın hikayesi de böyle başlamıştı. Bir gece hiç beklenmedik bir anda kesişti yolları Akın'ın tesise bıraktığı bir poşet ise bu hikayenin ilk kırılma noktası olmuştu. Zira o poşet Çolpan'ın eline geçtiğinde artık takımının bir stoperi, bir kanat oyuncusu ve en önemlisi buram buram gol kumaşı kokan bir forveti vardı. Yazarında dediği gibi 'Bir yolculuk başlar ya da şehre bir yabancı gelir.' bütün güzel hikayeler işte bu şekilde başlar. Onların hikayesi de böyle başlamıştı. Şehre bir yabancı gelmiş bir çok insanın hayatına dokunmuştu. Şüphesiz en çokta Akın'ın...All Rights Reserved