Daldığımın farkına varmadan tekerlekli sandalyemi ilerletiyordum, sarsılmamla düşmek üzereyken birinin beni tutmasıyla düşmemiştim, sadece bir kırılma sesi duyulmuştu. "Günebakanım..." Sesini duyduğum kişinin yüzüne bakarken sokağa yeni taşınan çocuk olduğunu görmüştüm. "Ben özür dilerim... Dalgındım biraz, saksı da kırıldı. Özür hediyesi olarak ayçiçeğine bir saksı alabilir miyim?" Hızlı hızlı konuşmamda tek bir yere takılmış gibiydi.
"Günebakan." Kaşlarım hafif çatılmıştı. "Anlamadım? İkisi de aynı şey değil mi?" Omuz silkmişti. "Günebakan, benim için öyle. Her neyse sen iyisin değil mi?" Başımı sallamıştım. "Biraz daha dikkat et, her zaman seni tutacak birisi olmayabilir." Ben ona bakarken benden uzaklaşmış yerdeki saksı kırıklarını toplamış, ardından ayçiçeğini de toprağıyla alabildiği kadar almış ve apartmana girmişti, ben ise hala arkasından bakıyordum.
"Aklım almıyor," diye söylendi kendi kendine, beni aniden kavradığı elimden yeniden kendine çekti ve dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Ben sana böyle his-," duraksadı. "İnsanlar nasıl seni yaralayabiliyorlar?"
Konuşma engelli bir kız ve onun için işaret dili öğrenen bir adamın hikâyesi...