Hava soğuktu, gecenin bir yarısıydı. Sanki lanetli bir gün gibiydi. Sanki hayatım boyunca yaşamadığım her şeyi bugün yaşamıştım.
Annem yoktu, babam yoktu ve artık o da yoktu...
Artık kimsem yoktu bu vahşi hayatta tek kalmıştım. Hayat için kolay bir lokmaydım. Her an beni oradan oraya savurup yutabilirdi. Ama yapamazdı. Çünkü eğer beni yutarsa sevdiklerimin yanında olacaktım ve mutlu olacaktım. Hayat bunu istemiyordu, hayat beni yaşatarak öldürüyordu.
Ben artık yaşayan bir ölüydüm, param parça olmuş bir enkaz, kimsenin göremediği o tablo, solmuş bir çiçek ve kimsenin umursamadığı o kız. Bir türlü yüzü gülmeyen o kız. Lanetli kız. Hayat ile arasına sürekli savaş halinde olan o kız. Ben Feris. Feris Yalnız. Bu hikâye benim hayat ile aramdaki savaş. Bu hikâye benim hikâyem, Feris'in hikâyesi...
Sertçe, "Konuş." Dediğinde irkildim.
"Siz en son ne zaman seviştiniz?" Şaşkınlıkla yüzüme bakakaldığında kaşlarımı çattım. "Çok gerginsiniz. Gidin sevişinde sizde rahatlayın bizde! Bu nedir ya!"
"Sevişmemi mi istiyorsun?"
Gözlerimi devirdim. Bu adam niye birşeyleri anlamakta bu kadar zorlanıyordu? "Evet. Gidin sevişin ve herkes rahat bir nefes alsın."
"Kiminle sevişmemi istersin?"
Baygın gözlerle ona baktım. "Benimle sevişmeni isterim."
Dudağının kenarı havaya kalktığında bedenimi süzdü. "Fena fikir değil
aslında."
Gözlerim kocaman açıldı. "Sapık!"
"Sapık olan ben değilim ayyaş." Yüzüme yaklaştı. "Bana bu teklifi yapan sensin."
(Tamamlandı)