Küçük bir kız vardı, altından kafese kilitlendi.
Hor görülmüş genç kızın ölüm istekleri gökyüzünde çınlarken Tanrı bile onu yanına almak istemedi.
Kristaller bir araya geldi, kar tanelerini oluşturdu; küçük kız büyüdü kadına dönüşmek zorunda kaldı.
Kadın kar tanelerinin altına yattı, ölümünü bekledi.
Her şey bir anda oldu.
Tanrının bile almak istemediği cennete onu ruhundaki yanıklara yakışan kar taneleri kabul etti. Kar taneleri kabul edilişin armağanı olarak saçlarına beyaz bir tutam ve bu anı kıyamete kadar unutturmayacak bir emare bıraktılar küçük kızın narin tenine. Küçük kızı tanrıçaları kabul ettiler, kızı gökyüzünün cennetine aldılar ve buzdan bir tahta oturttular. Acılardan, haykırışlardan oluşan buz taneleri sadece sahibini yakmazdı, herkesi yakardı.
Yakacaktı da.
Başlattığı yıkım her şeyin herkesin sonu olacak, duymazlıktan geldikleri çığlıkları, çürümeye bıraktıkları bedenin hesabını vereceklerdi.
Büyük bir gürültü kapladı kahinatı. Bulutlar, olacakların fragmanını göstermek istercesine gökyüzünü perdeye çevirdiler. Azabın melodisini etrafta çınlattılar. Bir rüzgar aldı etrafı, yeryüzü hareket etmeye başladı. Ninniler feryatlara karıştı. Karlar kan rengine bulandı.
Uyandığında her şey değişecekti.
"Tatlı dile, güler yüze
Doyulur mu, doyulur mu?"
Sesli kahkahalar eşliğinde Neşet Babaya eşlik ediyordum, rakı bardağını kafama diktim ardından gözlerim karşı masaya kaydı. Dirseklerimi masaya yasladım, elimdeki rakı bardağını masaya indirdim usulca.
Geldiğimden beri bakışları bakışlarımdan ayrılmayan adama gülümsedim nazlı nazlı. Daha sakin ve yumuşak ve sessiz çıkmaya başladı sesim,
"Aşkınan bakışan göze
Doyulur mu, doyulur mu?"
Kollarını göğsünde bağlamış, bal gözlerin sahibi bana cürretkar bakışlarla bakmaya devam etti, bir ara dudağının köşesi kıvrılır gibi oldu yanımda oturan insanlar umurunda değildi o kendinden emindi. Geceyi onun kollarında bitireceğimden emindi.
***
Hikaye tamamen kurgudur. Gerçek olay ve kişilerle alakası yoktur.