''Bu geceden sonra seni görmeyeceğim ne de olsa.'' dedim üstümü alelacele çıkarırken. Beni arsızca, beklemeden, bir ayrıntıyı bile kaçırmak istemezcesine süzdükten sonra beni şu an bu odaya gelmeye kelimenin tam anlamıyla mahkum eden o gülümsemeyi gösterdi. Büyüleyici. Sihirbazdan farksızdı bu adam. ''Bu gece seni böyle özgüvenli yapan düşünce başından beri bu muydu yoksa?'' Sanki ona biraz daha yaklaşmam mümkünmüş gibi çekildim ona doğru. Elimi göğsüne koyduğumda kalbinin atışını hissettim. Bu gerçekti. Bu oluyordu. Hastalıklı zihnimin bulduğu bir çözüm değildi bu. ''Özgüvenimin yalnız sana özgü olduğunu düşünüyorsun demek. '' Cilveli bir gülücük gönderdim. Bana ne oluyordu böyle? ''Öyle olması hoşuma giderdi elbette.'' Dokunuşumdan geri kalmamak için en az soğuk bir kış günü kadar soğuk ellerini çıplak belime yerleştirdi. Sanki bel boşluğum onun elleriyle doldurulması için yaratılmıştı. ''Yalan söylemenin lüzmu yok, sen de ben de yarın birbirimizi görmeyi aklımızdan bile geçirmeyeceğiz. '' Yerde duran, az önce ellerimle çıkardığım kravatına baktım. İş adamı olduğunu bir bakışta anlayabilirdim. Benim basit bir kızdan farkım yoktu. Siyah mini bir elbise, kahverengi saçlar masum yeşil gözler. Ne yazık ki onu patronuma götürmem gereken bir suçlu, benimse onu bu ülkede yakalamaya gelen bir ajan olduğumu asla bilmeyecekti. ''Sen de ben de biliyoruz ki; belki yarın değil ama bir gün karşılaşacağız. tekrardan. '' ''Kaderi biliyormuş gibi söyledin bunu.'' dedim gülerek. ''Benim doğduğum yerde bir şeyin olacağı kesinse onun adına kader değil, akis denir. '' ''Akis'in anlamının yaşanması kesin olan şey olduğunu sanmıyorum. '' ''Eh, belli ki bilmediğin çok şey var.'' Saçlarını geri attıktan sonra tek saniye beklemeden dudaklarını benimkine mühürledi. Dudakları benimkilerin üzerine kapattığAll Rights Reserved