Annesi ile babası nedensizce ortadan kaybolduğu için dayılarında kalan iki kardeşin, büyümesi ile birlikte ellerine geçen mektuplar ile hayatları değişiyor. Ellerine geçen bu mektuplar, hayatlarında ki birçok eksiklikleri tamamlayacak gibi görünüyordu. Mektupların geldiği yer ise, bütün kaderlerini değiştirecek olan bir okulun giriş anahtarıydı. Bu giriş anahtarı, sadece başlangıçtı. Yani, ne gelişmesi var, nede bir sonu vardı. Bu sonu bulabilmek için, tek çare bu okuldan iyi bir puan alabilmekti. Orada küçüklük arkadaşları olsada kolay olacağını düşünüyorlardı. Tek sorun, bazı kişilerin bu durumu pek ciddiye almamasıydı. Ama kim onları bundan vazgeçtirebilirdi ki?
Ben : anneni ara.
Oğuz:ne ?
Ben: sen sinem teyzenin oğlu değil misin?
Annen onu aramanı söylüyor.
Oğuz : peki bunu o niye söylemiyor ?
Ben : şarjı bitmiş?
Oğuz : şarjı bitmişse ben onu nasıl arayacağım peki ?
Ben yazıyor...
Ben çevrimiçi...
Ben : bir dakika oha doğru?
Şarjı bitmişse nasıl arayacaksın ?
Oğuz : bu küçük detayı yeni fark etmen gözlerimi yaşarttı.
Ben : sen bana Altan altan laf mı soktun ?
Hayırlı bir evlat olup annen ara demeden arasaydın böyle olmazdı 🙃
Oğuz : şimdi de sen mi bana laf sokmuş oldun?
Ben : haspinAllah sınanıyorum herhalde , git ara ne bilim ben ya.
Laf filan da sokmuyorum ayrıca.
Oğuz : sen kimsin ?
Ben: komşunuz ?
Oğuz : komşumuz kim?
Ben : evine gelseydin bilirdin.
Oğuz :geldiğim zamanlarda oldu ama tanımıyorum seni ?
Ben : o da senin kayıbın olsun hayırsızlığı bırakıp evine uğrarsın artık belki ?
Oğuz : bu aralar sanmıyorum.
Ben : benim ruhumda hayırsızlık diyorsun.
Oğuz :hayırsız olsaydım bu vatanı korumak için canımı feda etmezdim.
Ben :ne ?
Oğuz: tek hayırsız ben değilmişim anlaşılan , komşusunun oğlunun mesleğini bilmeyen bir komşu kızı.
Ne üzücü.
Tanışalım yüzbaşı Oğuz Türk...