"Sen böyle mi geleceksin hastaneye? Git bir tişört giy."
"Hastaneye gitmeyi kabul ettin yanı?"
"Ettim, ettim. Beni bırak git giyin gel."
"Heh şöyle. Bekle beni burda" dedi ve beni bıraktı.
İçeriye girdiği anda eve girdim ve hızlıca kapıyı kapattım. Bu vicdan azabı ona müstahaktı.
Aradan çok zaman geçmeden kapıma dikildi.
"Kapıyı açar mısın!?"
"Imm düşünmem lazım. Düşündüm, açamam! Senin yüzünden çayda içemedim hiç, ayrıca sinirliyim sana. Git hemen yoksa senide sıcak suyla yakarım."
O konuşmaya başlamışken ve devam da edecekken çay yapmaya mutfağa gittim. Ayağım fazla acıdı, bir sandalye çekip oturdum. O kadar çok sinirlenmiş ve çaysız kalmıştımki sinirlerim bozuldu ağlamaya başladım.
"Senin yüzünden çayda içemedim, ayağımı da yaktım. Daha ne istiyorsun!?"
Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Sinirlem çok bozulmuştu.
"Ben sana çay yaparım, ayağına da bakarım. Aç kapıyı hadi" dedi yalvarırcasına.
"Yapar mısın gerçekten?"
"Yaparım tabiki"
"Evdeki hizmetçiler neyse sende o sun"
zorundalıkda olsa ben onun karısıydım.
"Bekaretini bozduktan sonra sana asla elimi bile sürmeyeceğim şu karşıdaki koltukda yatıp kalkacaksın asla yakınıma gelmeyeceksin!" dedi kalın sesiyle.
Ben bir ömür bu adamla nasıl evli kalacaktım.